Mevcut Durum
Sağlıklı nesillerin yetişmesi için çocukların sağlıklı
ailelerde yetişmesi temel kabul olarak ele alınır. Ya ailesi olmayan, düşkün
bir aileye sahip olan, ailesi maddi yoksunluk içinde olan, ailesi tarafından
ihmal edilen, sokakta çalıştırılan, töreden kaçırılan çocuklar olursa bu
çocukların sağlıklı ortamlarda yetişebilmesi nasıl sağlanacaktır? Çözüm elbette
toprakları üzerinde yaşayan her canlının refahından sorumlu olan devletin
öncülüğü ve yol göstericiliğinde, halkın da aktif ve empati gösteren bir
yaklaşımla bu çocukları sahiplenmesiyle sağlanabilecektir.
Hâlihazırda ülkemizde çocuk evi, çocuk yuvası,
yetiştirme yurdu, sevgi evi gibi farklı bakım modellerinde 11.825 çocuk ve genç
barındırılmaktadır. Koruyucu aile hizmet modelinde ise, 2.322 aile 2.759 çocuk
ve gencin bakımını üstlenmiş durumdadır. Evlat edinme hizmet modelinden
yararlanan çocuk sayısı ise, istatistiklerin yayınlanmaya başladığı tarihten bu
yana 12.472’ye ulaşmıştır. (ÇHGM, Temmuz 2013 İstatistikleri)
Ülkemizde korunma gereksinimi olan çocuklar üzerine
kapsamlı bir mevzuat geliştirilmiştir. Farklı bakım modelleri ile çocukların
refahı artırılmaya çalışılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının da aktif
katkısı hızla artmaktadır. Toplumda da çocukların sorunlarına ilişkin
farkındalık yükselmektedir. Devlet korumasında yetişenler de artık seslerini
daha fazla yükseltebilmektedir. Bununla birlikte, tüm yapılanların yanı sıra
yapılması gerekenler de vardır.
Bu çalışma, devlet korumasında yetişen bir grup
idealist genç tarafından kurulan Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği
tarafından hazırlanmış olup, devlet korumasında kalan çocuk ve gençler ile
ayrılan gençlerin sorunları ve olası çözüm önerilerini ele almaktadır.
Ülkemizde uzun yıllardır korunma gereksinimi olan çocuk ve gençlere ilişkin
kanıta dayalı bilimsel çalışmaların yetersizliği ve alana ilişkin farkındalığın
zayıf olmasından dolayı, çalışma önemli ölçüde Hayat Sende Derneği üyelerinin
kendi yuva ve yurt deneyimleri ile yaptıkları saha çalışmalarına ilişkin
gözlemlerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra, sosyal ağlar üzerinden örgütlenen
devlet korumasındaki kişilerin de sorun ve beklentileri olabildiğince dahil
edilmiştir.
Çalışma, devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin
yaş grupları temelinde ayrımlandığı dönemlerin sorunlarının ele alınması ile
başlayacak ve daha sonra tematik sorunların ele alınması ile
sürdürülecektir.
Yaş Grubuna Dayalı Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri
2.1. 0-6 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Devlet korumasında kalan bebek ve
çocuklara ilişkin ülkemizdeki en önemli eksikliklerden birisi, bebek terklerine
ilişkin önleyici mekanizmaların ülkemizde tesis ettirilememiş olmasıdır.
Gelişmiş ülkelerde bebek terklerinin yoğun olduğu bölgelere küvözler konulmakta,
loğusa annelere psikososyal destek mekanizmaları artırılmakta, bebek terklerine
ilişkin istatistikler yayınlanmakta ve bu sayede bebeklerin terki önlenmeye
veya terk edilse bile sağlıklı ve hijyenik ortamlara terki mümkün kılınmaya
çalışılmaktadır. Ülkemizde de bu konulara ilişkin kapasite geliştirmeye ihtiyaç
bulunmaktadır.
0-6 yaş arası beyin gelişiminin büyük bölümünün
şekillendiği bir dönemdir. Bu dönemde ailede yetişen çocukların ailelerin
cesaretlendirmesiyle beyin gelişimleri, psikomotor becerileri hızla
gelişmektedir. Ayrıca, çocukların anne babalarıyla kurdukları bağlanma
örüntüleri de çocuğun dünyayı tanıması ve anlamlandırması için gerekli
olmaktadır. Kurumlarda ise, 0-3 yaş arası çocukların bir günde 18 saate kadar
karyolaların arkasında kaldıkları, erişkinlerle ve birebir bakımverenlerle
yeterli derecede temas ve iletişim kuramadıkları için dil becerileri,
psikososyal becerileri gelişememektedir. Bu yönüyle, 0-6 yaş arası hiçbir
çocuğun kurumlarda bakılmaması gerekmektedir. Özellikle bu yaş grubunda aile
yanında bakımın yaygınlaştırılması sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için
zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
2.2. 7-12 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Bu yaş grubu çocuğun okul aracılığıyla önemli bir
sosyalleşme aşamasına geçtiği aralıktır. Yuvalarda kalan çocuklar için bu yaş
grubunun en sıkıntılı yanı, bireyselliklerinin yok edildiği, aynı kıyafetlerin
giydirildiği, saçların aynı şekilde kesildiği, gruplar halinde okula gidilme
gibi ortak yaşama zorlanması gelmektedir.
Örnek olarak, yuvadaki çocuklar arasında saçların üçe
vurulması bir travmadır. Bir geribildirimde bir gencimiz, dershanede yuvadan
bir kıza öğretmen, “Yavrum sen kız mısın erkek misin, kusura bakma vallahi
anlayamadım.” dediğinde o kızın hıçkırarak ağladığını anımsadığını
belirtmiştir.
Yine eski uygulamalardan birinde çocuğa elli kuruş
verip simidini kendi almasını sağlamak yerine yuva idaresi toplu şekilde parayı
okula ödediği ve yuvadan da bir çocuğun simit görevlinin 20 simidi koluna takıp
sınıf sınıf gezdiğini ifade etmiştir. Çocuklara aynı tarz kıyafetlerin
giydirilmesinin de en çok şikayet edilen konuların başında geldiği
görülmektedir. Özellikle küçük nüfuslu illerde sokakta yürüyen bir çocuğun
yuvalı olduğu kolayca kıyafetinden anlaşılabilmektedir.
Toplumun bu yaş grubundaki çocuklara bakış açısında da
önemli sıkıntılar olduğu görülmektedir. Bu yaş grubundaki çocuklara
hayır-hasenat yaklaşımıyla yardımda bulunulmak istendiği, fakat okulda yuvadan
gelen çocuklarla kendi çocuklarının aynı sırada oturtulmasına tepki
gösterdikleri gibi durumlara rastlanmaktadır. Bir geribildirimde öğretmenin 6
yuvalı çocuğun olduğu bir sınıfta “Kitaplarınızı unutmayın. Yuvalılar siz de!”
demesinin yuvada kalan çocukları ağır derecede incittiği belirtilmiştir.
Kısacası, çocukların bu yaş grubunda
bireyselliklerinin çok az olduğu, toplum ve okuldaki öğretmenler ve hizmetli
personel tarafından kolayca damgalanabildikleri, etiketleme yüzünden yuvada
kalan çocukların bilinçlerinin önemli ölçüde yaralandığı görülmekte ve
buna neden olan etiketlemeyle ve sosyal dışlanma ile mücadele için kolektif
bilinçte dönüşüm gerekmektedir. Bunun da yolunun bu çocuklara ilişkin imaj
yönetimi çalışmaları yapılması, çocukların medyada sinirli ve tehlikeli
gösterme eğiliminin ve çocukların kategorize edilmesinin önlenmesi,
öğretmenlere bu çocuklara nasıl davranacaklarına ilişkin bilgiler ve hizmetiçi
eğitimler verilmesi ve koruyucu aileliğin, yuvanın, yurdun, evlat edinmenin
pedagojik formasyon müfredatına konulmasının sağlanmasıyla gerçekleşeceği
düşünülmektedir.
2.3. 13-18 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Bu yaş grubunda çocukların ve gençlerin daha fazla
bireyselliklerini vurgulayabildikleri görülmektedir. Aynı tip kıyafet
uygulamaları, aynı şekilde saç kesme vb. yöntemler uygulanmamaktadır. Bununla
birlikte, özellikle akran şiddetinin bu yaş grubunda yoğun olduğu
görülmektedir.
Diğer bir sorun olarak da, yeterli psiko-sosyal ve
rehberlik desteklerinin en çok bu yaş grubunda ihtiyaç duyulmasına rağmen
bulunmamasıdır. Çocukların ve gençlerin hayatlarının dönüm noktalarını
oluşturacak sınavlara girdikleri veya hangi okullara gitmelerine karar
verecekleri bu dönemde, oldu-bittilerle çocuk ve gençlerin arzuları hilafına
kurum yöneticilerinin uygun gördüğü okullara gönderilebilmektedir.
Diğer bir nokta da, ülkemizde koruma-bakım ve
rehabilitasyon merkezinin hem nicel hem de nitel olarak yetersizliğidir. Birçok
durumda Çocuk Koruma Kanunu ile Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu çerçevesinde
devlet korumasına alınan çocukların aynı kurumlarda birlikte kaldıkları
görülmektedir. Bu durumda ise, rehabilite ihtiyacı olan çocuk ve gençler, diğer
gençleri olumsuz etkileyebilmektedir.
Bu yaş grubunda diğer önemli bir sorun da, çocukların
3413 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesi Hakkında Tüzük
kapsamında işe yerleştirileceğini bilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda
çocuklar, potansiyellerini gerçekleştirememekte, hazır iş var yaklaşımıyla
eğitimlerine gereken önemi vermemektedir. Kurumdaki yöneticiler de, çocuğa
ilişkin okulda tesis edilmesi gereken disiplin mekanizmalarının
çalıştırılmamasını ve okul yöneticileri nezdinde yapılan her türlü davranışın
sümenaltı edilmesini çocukların memuriyete atanamayacakları gibi kaygılarla
savunmakta, bu durumda da çocuğun devleti baba gibi gören ve her zaman yanında
olacağını düşünen, yurtlu olmayı imtiyaz olarak algıladığı, hatta bazen
istismar ettiği ve yurtlu kolaycılığının sahiplenildiği bir yaklaşıma
geçilmektedir. Bunun yerine çocukların akranlarıyla yeterli sosyalizasyonun
sağlandığı ve eşdeğer şekilde rekabete hazırlandığı, potansiyellerini
gerçekleştirebileceği ortamların savunulması gerekmektedir.
2.4. Üniversite Öğreniminde Korunma
Gereksinimi Olan Gençlere İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Devlet korumasında yetişen gençlerin yarıya
yakını üniversite öğrenimine devam etmektedir. Üniversite öğrenimi süresince
ise korunma kararı uzatılmaktadır. Gençlerin yüzde 10’u dört yıllık, yüzde 40’ı
iki yıllık mezunu olarak kurumdan ayrılmaktadır. Devlet korumasında kalan
gençlerin eğitim ortalaması ortalama 13 yıl iken, ülkemizde bu ortalama 6,5
yıldır.
Devlet korumasında kalan gençlerin üniversiteye
gitmesi durumunda ülke çapında yeknesak uygulamalar bulunmamaktadır. Örneğin
bir geribildirimde Afyon Kocatepe Üniversitesinde evde kalmak isteyen bir
üniversite öğrencisi, Kredi Yurdunda kalmadığı için kurumdan çıkarılmak zorunda
kaldığını belirtmiştir. Aynı dönemde ise, Isparta’da üniversite öğrenimine
devam eden bir öğrenci evde kalabilmiştir.
Devlet korumasında üniversite öğrenimine devam eden
öğrencilere çok fazla miktarda karşılıksız burs çıkmaktadır. Verilen bursların
karşılıksız olması gençleri kolaycılığa alıştırmaktadır. Bunun yerine,
karşılıklı ve gönüllülük temelli bursların yaygınlaştırılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
Akademik enflasyonun yaşandığı günümüzde 25 yaşından
sonra korunma kararı yüksek lisans veya doktora eğitimine devam etmek isteyen
gençlere kapanmaktadır. Bu durum bu gençlerin akranlarıyla rekabet kapasitesini
düşürmektedir. Alınan bir geribildirimde 24 yaşında yüksek lisansa devam etmek
isteyen bir gence bunun mümkün olamayacağı ifade edilerek, kaydı silinmiştir.
25 yaş düzenlemesinin yüksek lisans için 27, doktora için 30 yaşa
kaydırılmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir.
Tematik Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri
3.1. Etiketleme ve Sosyal Dışlama
Kurumlardaki çocuklar temelde maddi yoksun olmaktan
öte sosyal yoksundur. Çocukların ve gençlerin yeterli sosyalleşme olanağı
yoktur. Çocuk ve gençler ayrıca sokak çocukları veya taş atan çocuklar gibi kategorize
edilmektedir. Medyada çocuklar tehlikeli gösterilmektedir. Batı toplumlarında
Sindrella, Süperman, Süper Baba gibi hikaye ve filmlerle kolektif bilinçte
çocuklara ilişkin iyi algılar oluşturulmakta iken, ülkemizde ise çocuklar
Maskeli Beşler filminde hırsızlık çetesi kurmakta, Kabadayı filminde yuvada
yaşadığı tacizden dolayı toplumdan öcünü almaktadır. Gazetelerde de bu duruma
sıkça rastlanmaktadır. Örneğin Erman Toroğlu bir yazısında kötü giden milli
takım için, “Burası Yetiştirme Yurdu değil, çocuk yuvası hiç değil.” demektir.
Tüm bu örnekler göstermektedir ki, ülkemizde devlet
korumasındaki çocuklar kapsamlı bir etiketlemeden muzdariptir. Kimisi bilerek
kimisi de bilmeyerek bu çocukları etiketlemektedir. Halbuki, yapılan yaygın
etiketleme bu çocuk ve gençlerin özgüvenlerini kırmakta, çocukların kendilerini
toplumsal hiyerarşinin en altına koymalarına neden olmaktadır. Etiketleme
yuvada kalan çocukların bilinçlerinin önemli ölçüde yaralanmasıyla
sonuçlanmaktadır. Etiketlemeyle kapsamlı bir şekilde mücadele edilmesi
gerekmektedir. Demir parmaklıklar ardında bu çocukların oynayacağı parklar
yerine, bu çocukları diğer çocukların oynadığı parklara taşımak, bu çocukların
korolarını şehir tiyatrosu gibi sağda solda dolandırmak yerine bu çocukları
şehrin diğer çocuklarının bulunduğu korolara vermek gibi uygulamalarla
etiketlemelerin önüne geçilebilir. Tüm bunlar yüzünden çocuk toplumda
dışlanmakta ve toplumla arasında bir sosyal duvar oluşmaktadır. Bu sosyal
duvarın yok edilmesi, sosyal duvarın yükselttiği olumsuz yuva ve yurt
kelimelerinin içini boşaltılması ve olumlu anlamlarla yeniden doldurulması
gerekmektedir. Kısacası, yuva ve yurda ilişkin kolektif bilinci dönüştürmek
gerekmektedir. Bunun da yolunun kurumların adını değiştirerek olmayacağı,
olumlu örneklerin daha fazla önplana çıkarılarak olacağı
muhakkaktır.
3.2. Kurum Bakımından Topluma Geçişte Çocuklar
Kurum bünyesinde kalan çocuklara yönelik çalışmalar
çok kapsamlı olmasına rağmen yurttan ayrılan gençler ihmal edilmektedir. Bu
çocuklar hâlihazır düzenlemelerle hiçbir dayanakları olmadan yurttan
çıkmaktadır. Doğu Avrupa’daki istatistiklere göre yurttan ayrıldıktan
sonra bu kızların yüzde 14’i fuhuşa sürüklenmekte, yüzde 20’si suça
sürüklenmekte, yüzde 10’u canına kıymaktadır. Moldova’da ise, kurumlardan
ayrılan gençler insan kaçakçılığına akranlarından 10 kat daha fazla maruz
kalmaktadır. (Georgette Mulheir, Tragedy of Orphanages - Ted Talks) Ülkemizde
ise bu konuya ilişkin kaliteli veri bulunmamaktadır.
Bakanlık iş tanımında açıkça belirtilmesine rağmen
çocuklar izlenmemektedir. Halbuki işten atılmalar çok yaygın bir şekilde
gözlenmektedir. Kurumda her sorunun cevabı İşe Yerleştirme Yasası ile
verilmektedir. Bu cevap ise yetersizdir. Çalışmalarımızda sıkça rastladığımız
üzere, kurumdan ayrıldıktan sonra psikolojik baskılar, cinsel taciz haberleri
bulunmaktadır. Dahası, bunları gündeme getirmeye kalktığımızda hem bakanlıkta
hem de vatandaşta işe yerleştirme yasası bu çocuklara verilmiş ve abartılı bir
imtiyaz olarak görülmektedir. Halbuki bu yasaya, burada kalan çocukların
potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önünde bir engel olarak bakılması
gerekmektedir. Bunun da en önemli nedeni, kurumların çocukları hep alt
pozisyonlarda istihdam etmek istemeleridir. Burada mutlaka bir farklılaştırma
yapılmasına ihtiyaç vardır. Çocukların eğitim burslarıyla çok dilli / çok
kültürlü ülkelere gitmesin teşvik edilmesi gibi uygulamaların
yaygınlaştırılmasının çocuklara önemli bir vizyon sağlayacağına inanılmaktadır.
Özel üniversitelerde bu çocuklara kontenjanlar açılabilir. Bu noktada
motivasyonel unsurların çok iyi kurulmasına ihtiyaç vardır. Bu gençlere
girişimcilik hibeleri gibi hibeler verilip, KOSGEB kredilerinden daha düşük
faizle yararlandırılmalarının sağlanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
Son dönemde Bakanlık tarafından Bakım Sonrası
Hizmetler Dairesi kurulacağı ifade edilmektedir. Ayrıca, yurttan ayrıldıktan
sonra SGK primlerinin özel sektörde istihdam edilmesi durumunda 3 yıl devlet
tarafından üstlenileceği ifade edilmiştir. Bunlar önemli gelişmeler olmakla
birlikte yetersizdir. Özellikle yurttan ayrılan gençlerin hayata adaptasyonunda
arayüzlere ihtiyaç bulunmaktadır. Daha önce devlet eliyle denenen Gençlik
Evleri gibi modeller başarısız olmuştur. Bu noktada, kar amacı güden sosyal
girişimlere ihtiyaç bulunmaktadır. Örneğin illerde Yurt Cafe, Yurt Pastanesi
gibi mekanlar açılıp, burada yurttan ayrılan gençler sosyal ve mali hakları
sağlanarak çalışabilir. Ayrıca, buralarda pastacılık gibi profesyonel aşçılar
nezaretinde kurumda kalan çocuk ve gençlere yönelik hobi kursları
düzenlenebilir. Ayrıca, Nar Taneleri Projesindeki gibi, yurttan ayrılan
gençlere mentörlük desteği verecek başarılı insanlara ve projelere ihtiyaç
bulunmaktadır.
Kurumdan ayrılan gençlerin evlenme gibi durumlarda da
sorunlar yaşadığı, ailelerin yurtta yetişen gençleri kendi çocuklarına eş
istemedikleri yaygın alınan geribildirimlerdir. Ayrıca, düğünlerde ve özel
günlerde gençler çok yalnız kalmaktadır. Katılım sağlanan bir düğün
organizasyonun yurttan olan gencin sadece dört yakınının bulunması, diğer
tarafın ise 150 yakınının olmasının evlilikten yıllar sonra bile konuşulduğu
belirtilmiştir. Bu noktada, mülki amirlerin daha fazla devreye girmesi ve
destek olmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
3.3. Kardeşlerden ve Ailelerden Keyfi Ayrılma
Kurumlarda kalan çocukların çok büyük bir kısmı yaygın
bilinenin aksine kimsesiz değildir. Bazı çocuklar töreden kaçırılma,
ailelerin çalışmaya zorlayarak istismar etmesi gibi nedenlerle biyolojik
aileleriyle görüştürülmemektedir. Çocukların çoğunun ise aileleriyle
görüştürülmelerinde sakınca bulunmamaktadır. Bununla birlikte, çocukların
ailelerinin büyük çoğunlukla kapitalist dönüşüme uyum sağlayamamış, sosyal
devletin gelişmediği alanlardan geldiği, bilet parasını alamayacak kadar yoksul
olduğu gibi durumlar çocukların aileleriyle görüşmelerini engellemekte ve aile
bağları zaman içinde kopmaktadır. Ayrıca, çocukların köy kültüründen kent
kültürüne geçişi, zaman içinde aileye yabancılaşmayı da beraberinde
getirmektedir. Ülkemizde her ne kadar aile yanında destek hizmetleri yaygın
olsa da, bu alanda özellikle ailelerin ekonomik yönden güçlendirilerek
çocuklarıyla irtibatlarının sağlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Kurumlarda kalan kardeşlerin de cinsiyete ve yaşa göre
keyfi bir şekilde ayrılmasının engellenmesi gereklidir. Alınan bir
geribildirimde bir kız ve bir erkek kardeşin 10 yıl görüşemediği
belirtilmiştir. Bazı durumlarda kardeşler kurumda kaldıkları süre boyunca
görüşememektedir. Evlat edinme veya koruyucu aileye giden kardeşler arasında da
bağların isteyerek veya istemeyerek koparılması durumu da çok yaygındır.
3.4. Koruyucu Aile Hizmet Modeli
60 yıllık akademik çalışmalar kurum bakımının çocuk
istismar ve ihmalinin tepe noktası olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda,
uluslararası sözleşmelerde çocuk refahının aile yanında sağlanabileceği net bir
şekilde kabul görmüştür. Taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi de “Her Çocuğun Sevgi Dolu Bir Ailede Yaşaması” gerektiğini
belirtmektedir. Bu anlaşma doğrultusunda, ülkemizde koruyucu aile modeli uzun
yıllardır yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. BU model son olarak 14 Aralık
2012 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan Koruyucu Aile Yönetmeliğiyle kapsamlı
bir revizyona tabi tutulmuş ve birçok alanda yenilikleri ve çağı yakalayan bir
mevzuat ortaya çıkarılmıştır.
Koruyucu aile modeli, aile yanında yetişemeyen
çocuklar için dünya çapında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Gelişmiş
ülkelerde devlet korumasındaki çocukların yüzde 85’i koruyucu ailededir.
Ülkemizde ise bu oran 2013 yılında yürütülen Gönül Elçileri projesine rağmen
yalnızca yüzde 20’ler civarındadır. Hayat Sende olarak tam destek verdiğimiz
koruyucu aile hizmet modeli tanıtılırken bazı hususların yeniden gözden
geçirilmesinde yarar bulunduğu gözlenmiştir.
Öncelikle koruyucu aile hizmet modelinden
yararlanmak için giden çocuk “Bir melek geliyor.” edasıyla gönderilmektedir.
Çocuğun geçmişi hakkında koruyucu aileye yeterince bilgi verilmemekte,
hastalıkları ve sorunlarının üstü örtülmektedir. Bu durumda aileler de oldukça
zorlanmakta ve yeterli destek alamamaktadır.
Koruyucu aileler arasındaki bilgi ve tecrübe
aktarımına ilişkin mekanizmalar da yetersizdir. Bir geribildirimde koruyucu
aile, yuvadan gelen çocuğu ilk gün yıkadığınızda çocuğa geçmişinin kirli olduğu
hissini verdiğini, bunun için çocuğun ilk gün yıkanmaması gerektiğini,
eşyalarını da atmamak gerektiğini belirtmiştir. Bu gibi küçük ayrıntıların
diğer koruyucu ailelere aktarılması ve sorunların üstesinden gelebilmek için
Koruyucu Aile Akademisi Vakfının, Öğretmen Akademisi Vakfı modelinde
kurulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Koruyucu aile ile evlat edinme hizmet modelinin farklı
hizmet modelleri olduğu Bakanlıkça yeterince işlenmemekte, aksine birbirinin
yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Evlat edinmek isteyen ailelere verilen
bir yemekte, Sayın Bakan Fatma ŞAHİN tarafından evlat edinme yerine koruyucu
aile olunabileceği belirtilmiştir. Bu iki modelin çok ayrı modeller olduğu
açıkça vurgulanmalıdır.
Koruyucu aileliğin tanıtılmasına ilişkin Hayat Sende
olarak Bir Küçük, Bir Gülücük: Koruyucu Aile Tanıtım Elçileri projesi yazılmış
ve ilk olarak Denizli Koruyucu Aile Derneği ve Pamukkale Üniversitesi
işbirliğinde Denizli’de uygulanmıştır. Modelin diğer illerde de
yaygınlaştırılmasının koruyucu aileliğe ilişkin farkındalık düzeyinin
artırılmasına önemli ölçüde katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Öte yandan, koruyucu aile hizmet modeline ilişkin
denetim kapasitesinin hızla artırılması, yerel yönetimlere koruyucu aile
denetiminde daha fazla yetki verilmesi, modelin yerleşik olduğu ülkelere
düzenli çalışma ziyaretleri yaparak kapasite geliştirmenin gerekli olduğu
değerlendirilmektedir.
3.5. Temel Yaşam Becerilerinin Kazandırılamaması
Kurumlarda kalan çocukların önemli eksikliklerinden
biri de temel yaşam becerilerinin kazandırılmamış olmasıdır. Geribildirimlerde
18 yaşında kadar sinemaya ve markete gitmeden, hiç ekmek almadan, hiç yemek
pişirmeden, hiç düğüne gitmeden, doğru dürüst hiç bütçe yapmadan yurttan
ayrılındığı belirtilmekte ve yaşayarak öğrenme deneyiminin neredeyse hiç
olmadığı ifade edilmektedir.
Temel yaşam becerileri kazanılamadığında, çocuk
kurumdan ayrıldığında ne bütçe yönetebilmekte ne de ev hayatına
alışabilmektedir. Bu konuda son on yılda çocuk evi modeline geçişle birlikte
önemli mesafeler alınmasına rağmen hala gidilmesi gereken epeyce bir yol olduğu
görülmektedir.
3.6. Bağlanma Bozuklukları
Kurumlarda kalan çocukların birebir bakımverenle
ilişki kuramaması, bakımverenlerin ve ziyaretçilerin sürekli değişmesi
çocukların güvenli bağlanma ilişkileri geliştirmelerini engellemekte ve
bağlanma bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Özellikle bebeklik döneminde güvenli
bağlanma ilişkileri geliştiremeyen bireylerin zaman içinde herkese çok çabuk
bağlanma veya kimseye bağlanamama gibi sorunlara neden olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumun evlenme gibi duygusal ilişkiler başta olmak üzere kişinin hayatının
hemen her evresine etkide bulunduğu düşünülmektedir.
3.7. Personelin Hizmetiçi Eğitiminin Yetersizliği
Kurumdaki personelin idareci, uzman, öğretmen,
psikolog, sosyolog, bakımveren dahil mesleki tükenmişlik duygularının çok
yaygın olduğu, kimi personelin hemen hiç hizmet içi eğitim almadığı
geribildirimleri bulunmaktadır. Bu durumun üstesinden gelebilmek için sivil
toplum kuruluşu modelinde Öğretmen Akademisi Vakfı örnek alınarak Sosyal
Hizmetler Akademisi Vakfı adında teşkilatlandırılmasının ve kurum personeline
hayat boyu öğrenme çerçevesinde eğitimler verilmesinin, tecrübe aktarımının
teşvik edilmesinin önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Sonuç
Ülkemizde korunma gereksinimi olan çocuk ve gençlerin
refahında son yıllarda hızla artışlar olmakla beraber bazı sıkıntılar da
süregelmektedir. Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği, devlet korumasında
yetişen bir grup idealist genç tarafından kurularak, devlet korumasında kalan
çocuk ve gençlerin yaşam kalitesini artırmak için çalışmalar yapmaktadır. Bu
çalışma, Hayat Sende üyelerinin hem kendi tecrübeleri hem de yaptıkları saha
ziyaretleri ve hedef kitleyle birlikte yapılan etkinlikler aracılığıyla edinmiş
olduğu deneyimle, devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin sorunlarını ele
almaktadır.
Çalışmada sorunlar ve çözüm önerileri iki temelde ele
alınmıştır. İlk olarak, sorunlar yaş grubuna göre tasnif edilmiş; ikinci
aşamada ise, tematik sorunlar ele alınmıştır. Sorunlar seçilirken en öncelikli
olanlar belirlenmiş ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınmıştır.
Tüm sorunların aslında, toplumun bu çocuklara acıma,
korku ve merak karışımı bakış açısını değiştirmekle ve toplumla bu çocukların
arasındaki sosyal duvarı yıkmakla aşılacağına olan inancımızla, çalışmamızın
Türkiye’nin en büyük ailesine faydalar getirmesini diler, yüreği daha iyi bir
toplum için atan herkese en derin saygılarımızı sunarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder