30 Ekim 2014 Perşembe

GENÇLİK ÇALIŞMALARI: AMA NASIL?

Gençlik çalışmaları denilince herkesin aklına üniversite öğrencileri geliyor. Spesifik sorunları olan roman gençleri, madde bağımlısı gençler, vicdani retçi gençler, cinsel yönelimi farklı gençler, hapishanelerdeki özgürlüğünden yoksun gençler, devlet korumasından hayata atılan gençler gibi gençler akla gelmiyor.

Dahası gençlik politikalarını belirleyen devletin de aklında içkin olarak gençlik eşittir üniversite öğrencisi diye bir kalıp var.

Ne de olsa geleceğin potansiyel elitlerini tavlarsak, adımız yürür, toplumda meşruiyetimiz daha hızlı yayılır gibi bir algıyla hareket ediliyor herhalde.

Peki gençlik gerçekten bu gruptan mı ibaret?

Elbette ki hayır! Birçok genç eğitim sisteminin dışında. Örgün eğitim ortalaması ülkemizde hala 7,6 yıl mesela.

Birçok genç de marjinalize olmuş durumda. Umutsuzluk, karamsarlık gençlerin ata sporu gibi.

İşsizlik gençler arasında çok yaygın.

Neredeyse ülke gençliğinin tamamı Ulusal Ajansın hareketlilik projelerini çıkarın yurtdışına çıkabilecek bütçeye sahip değil.

Genç girişimciliği de istenen seviyede değil. Girişimcilik ekosisteminde gençlik yok addediliyor. Addedilmese bile sadece “teknogirişimci” gençlik destekleniyor.

Kısacası gençlik sadece bu gruptan ibaret değil!

Spesifik bir gençlik grubuyla devam edelim mi: Devlet korumasında yetişen gençler!

Evet. Ülkemizde devlet korumasında yetişen gençler var. Ve de 18 yaşında eğitimlerine devam etmiyorsa yurttan ayrılan gençler.

Toplumumuzun acıma temelli yaklaşmasından mı yoksa soyut düşünememesinden mi kaynaklı ne, çocukken acınan, çokça merak edilen yaşamlara sahip, ayrımcılığı ve sosyal dışlanmayı hayatlarının her anında iliklerine kadar hisseden bir grup.

Dahası gençken de korkulan ve unutulan bir grup.

Halbuki, uluslararası istatistiklere göre kurumlardan ayrılan gençlerin yüzde 15’i fuhuşa sürükleniyor, yüzde 20’si suça sürükleniyor, yüzde 10’u da canına kıyıyor.

Ve bu umutsuz istatistiklere rağmen, umut da yeşermiyor değil hani!

Hayat Sende Gençlik Akademisi var mesela devlet korumasında yetişen çocuk ve gençler için çalışan, benim de yöneticisi olduğum bir gençlik STK’sı.

Bu sitenin mimarı Ahmet Kurnaz’ın da yönetiminde olduğu, farkındalığını, aktif vatandaşlığını, girişimciliğini geliştirdiği, dünyayı tanıdığı, değişimin parçası olmaya ant içtiği bir yer, bir sosyal girişim fidanlığı.

Evet, gençlik çalışmalarında sorun var. Gençlikle ilgili kamu politikalarında sorun var. Ve gençlik dediğimizde aklımıza o kadar çok sorun alanı geliyor ki, saymakla bitmez.

Ama elbette sorun varsa, umut var. Umutsa herkesten fazla gençlikte var.

Tıpkı gençliğin sesini daha fazla duyurmak isteyen GençBlog gibi girişimlerde olduğu gibi.

GençBlog’un da Proje Panosu'nun da yolu açık, gücü bol olsun!

Abdullah OSKAY

Not: http://www.projepanosu.com/yazar/abdullah-oskay/genclik-calismalari:-ama-nasil/14.html sayfasından alınmıştır.

16 Ekim 2014 Perşembe

Koruyucu Ailedeki Çocuklar İçin Dinlerarası Bir Çaba*


Devlet bir çocuğun dinini zorla değiştirebilir mi? Koruma altına alınan çocukların dinleriyle ilgili fikrimi belirttiğim bir yazım, New Jersey’de önemli bir kanunun çıkmasına neden oldu.
Konuyla ilgili yazdığım köşe yazısı, oğullarının kendilerinden alınıp Hristiyan bir aileye verilip,  zorla dininin değiştirildiği ve adının Abdulrahman iken Joshua olduğu, Müslüman bir anne-babayla yaptığım iç burkan bir röportajın neticesiydi. Öyle ki, aile daha ebeveyn haklarından feragat etmeden, din değiştirme süreci ailenin tüm acı itirazlarına rağmen sürdürülmüştü.
Devletin gözetiminde bir çocuğun bu şekilde din değiştirme sürecine tabii tutulması kasıtlı bir ihmaldir. Dahası, mevcut kanunlarımız bir çocuğa dinin sağlayacağı güven ve emniyeti, dolayısıyla da çocuğun özsaygısının gelişmesini ve değer duygusunu sağlayamıyor. Bu yönüyle devlet, koruma altındaki çocukların travma ve endişeye maruz kalmasına sebep olduğundan suça iştirak etmekte.

Biyolojik ailelere kendi çocuklarının inancını seçme ve bunu sürdürme hakkı tanınmalı.
Sorun, çocuk bakımı kanunlarının hem yanlış algılanması hem de yanlış uygulanması. Halbuki, New Jersey çocuk bakımı kanunlarında yapılacak bir değişiklikle, biyolojik ailelere kendi çocuklarının inancını seçme ve bunu sürdürme hakkı tanınmalı. Aksi takdirde, doğal olan bu hakkın kullanımı devlet aracılığıyla hükümsüz kılınmış olacaktır. Bizler artık çocukların, koruyucu ebeveynlerine sırf tabiatın gereği olduğu için fiziksel, ahlaki ve ruhsal olarak bağlılar diye kendi inançlarını seçme haklarının olduğunu kabul etmemeliyiz.
“Beni dikkate alarak dinleyenler için kendimi izah etmede hiçbir çaba harcamadım.”

Passaic County İslam Merkezi ruhani lideri Imam Mohammad Qatanani’nin iyi niyetli bu sözü, Passaic Vilayeti Meclis Üyesi Gary Schaer ile oldukça iyi ilişkilere sahip olmasını sağladı. Meclis Üyesi Schaer ile birçok uzun tartışmalarda bulunduk. Yapılan işbirliği ile hazırlanan tasarının neredeyse sonuna gelindi. Bu tasarı kabul edilirse bir çocuğun sahip olduğu inancın devamı sağlanmış olacak. Daha da önemlisi, hukuki bir emsal niteliği taşımış olacak. Tasarı, ebeveynin veya yasal vasinin yapacağı yazılı bir açıklamayla çocuğun mahkeme tarafından çok dinli bir ortamda yerleştirilmesini sağlayacak.
Eyalet başkanı Christie tasarıyı kanuna çevirmeden önce, bu tasarının New Jersey Meclisi tarafından onaylanması gerekiyor. Bu tasarı yakında benzer kanun tasarılarıyla birlikte NJ Senatosunda yer alacak. Senatör Tony Bucco resmi olarak gelecek yıl senatoda bu ve buna benzer tasarılara sponsor olacağını kabul ettiği için çok heyecanlıyız. Ayrıca diğer meclis üyeleri ve senatörler de bu tarz tasarılara sponsor olmak için hazır olduklarını belirttiler.

Bu tasarı, hiçbir dine taraf olmayan ve herhangi bir inanca sahip çocukları kapsayan bir tasarıdır.
Şunu da belirtmek de fayda var ki, önemli bir Yahudi ajansı olan Ohel Çocuk Evi ve Aile Hizmetleri A.Ş. de taşın altına elini koyup bu konuda yardımda bulunuyor. Ayrıca birkaç farklı etnik ve dini grup da bu konudaki çabalarımıza destek vermek için bizlere katıldı. Bu tasarı, hiçbir dine taraf olmayan ve herhangi bir inanca sahip çocukları kapsayan bir tasarıdır. Ayrıca, Amerikan İslam İşleri Konseyi Başkanı Cair NJ de bu girişimin baştan beri önemli bir destekçisidir.

Beklenen bu kanun maalesef geçmişe dönük olmayacak ve hikayesiyle beni derinden sarsan Abdulrahman’ın kaderini değiştirmeyecek. Fakat umuyorum ki, bu kanunla buna benzer durumlarla karşılaşacak olan diğer çocukların ve ailelerin acıları önlenecektir.
Tüm bu çabalar özellikle bu yaz tatili sürecinde benim için bir kayıp değil. Oy verdiğiniz her iki partiden politikacılar, vatandaşlarının yararı için mevcut yasaların değiştirilmesi konusunda gönülden desteklerini ortaya koydular. İşte bir Müslüman’a bir Yahudi’nin uzanan yardım elini ve bir Hristiyanın da elinden gelen tüm çabasıyla desteğini görüyorsunuz. Üstelik hepsi de bu küçük kardeşimiz için çabalayan Birleşik Devletler vatandaşı. Bu tarz durumlar Amerika’ya olan inancımın devamını sağlıyor.
*Dr. Aref Assaf, Amerikan İslami İlişkiler Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve Amerikan Forumun Başkanıdır.
(Bu yazı, Hayat Sende Gönüllüsü Mesut Salkın tarafından aşağıdaki linkten çevrilmiştir. http://blog.nj.com/dr_aref_assaf/2011/12/an_interfaith_effort_to_protect_foster_care_children.html )


Rusya: Engelli Çocuklar Şiddet ve İhmale Maruz Kalıyor


Yurt Sistemini Terk Et, Aile Bakımını Destekle
15 Eylül 2014

(Moskova) – Rusya’daki engelli çocukların yaklaşık yüzde otuzu, şiddet ve ihmale maruz kaldıkları devlet yurtlarında yaşamaktadır. Rusya, devlet gözetimindeki engelli çocukların suistimalinin önüne geçmeli ve bu çocukların, yurt yerine kendi aileleri ile ya da diğer aile ortamları içerisinde yaşamalarına destek sağlamayı ilk önceliği haline getirmelidir.

Doksan üç sayfalık, “Devlet Tarafından Terk: Rus Devlet Yurtlarında Engelli Çocukların Maruz Kaldığı Şiddet, İhmal ve Tecrit” adlı rapor; yurtlarda yaşayan pek çok çocuk ve gencin yurt personelinin suistimaline ve ihmaline uğradığını ve gelişimlerinin gerilediğini ortaya koymuştur. İnsan Hakları İzleme Örgütünün (İHİÖ)  görüşme yaptığı bazı çocuklar; yurt personellerinin kendilerini dövdüğünü, sakinleştirici ilaçlar verdiğini ve kontrol/ceza amaçlı günler, hatta haftalar boyunca Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerine yatırdıklarını söylemiş bulunmaktadır.
Avrupa ve Orta Asya İHİÖ araştırma görevlisi ve aynı zamanda bu raporun da yazarı olan Andrea Mazzarino, “Yurtlardaki engelli çocukların uğradığı şiddet ve ihmal; kalp kırıcı, içler acısı” demekte ve “Rus Hükümeti bu durumu önlemek için “sıfır tolerans” politikası geliştirmeli ve bu çocukların aileleri ile birlikte yaşayabilmesi hususundaki programlarını acilen kuvvetlendirmelidir.” diye eklemektedir.

Söz konusu bu rapor; çocuklar, aile üyeleri, avukatlar ve yurt personelleriyle yapılmış iki yüzün üzerinde görüşme ve Rusya’nın bir ucundan bir ucuna on devlet yurduna yapılmış ziyaretler ışığında hazırlanmıştır. Yurtlardaki engelli çocukların çoğunun kendi aileleri vardır. Ancak İHİÖ görüşmeleri neticesinde anlaşılmıştır ki; yurt personelleri ailelerin çocukları ile görüşme konusundaki cesaretini, aileleri ile görüşen ya da başka yollarla irtibat kuran engelli çocukların fazla ilgiye alıştıkları ve şımartıldıkları iddiaları ile kırmaktadır.
Çocuklar ve Çocuk Hakları Aktivistleri, yurt çocuklarının yeterli sağlık hizmeti, beslenme, ilgi ve oyun fırsatlarından yoksun kaldığını ve çok az formal eğitime ulaşabildiklerini belirtmekte. Yurtlardaki personel sayısının yetersizliği kadar mevcut personelin yeterli destek ve hizmetiçi eğitimden yoksun olması da; çocuklara yönelik olumsuz yaklaşımlarındaki temel faktör. Çocuklar, yardıma ihtiyaç duyduklarında ya da bir suiistimali bildirmek istediklerinde yeterli yanıt alamamakta.

Rus devlet yurtlarında ya da koruyucu aile yanında yaşayan çocukların en az yüzde doksan beşi, yaşayan bir ebeveyne sahiptir. Rus Hükümeti, engelli çocuklar da dahil olmak üzere tüm çocukların yurtlara yerleştirilme oranındaki yüksek artışının önüne geçileceği hususunda kamusal bir söz vermiş bulunmaktadır. Fakat hükümet yetkilileri, yurtlardaki engelli çocukların özel durumlarına yeterince odaklanmış değildir.

İHİÖ’nün belgelediği üzere; yurt personellerinin ailelere çocuklarının engellilik durumunun düzelmeyeceği ve onlara kendi imkanları ile bakmalarının mümkün olmadığı yönündeki baskısı neticesinde, çocukların durumu giderek kötüleşmektedir. Rus toplumunun büyük geneline yeterli ve uygun eğitim, rehabilitasyon ve sağlık hizmetlerine erişim, finansal ve diğer devlet yardımı destekleri sağlanması hususlarında sıkıntılar bulunması da; ailelerin engelli çocuklarını yanlarında tutmak ya da yurda yerleştirmek konusundaki kararlarını etkilemektedir.

İHİÖ, yurtlarda en çok engelli çocukların personel tarafınca değersiz görüldüğünü ve sözde “dinlenme odalarında” karyolalara bez parçaları ile bağlanarak tecrite maruz bırakıldığını belgelemiştir. Bu çocukların çoğu, beslenme ve altlarının temizlenmesi dışında ilgiden yoksun kalmaktadır. Bu durumdaki çocukların;  bağlı bulundukları yataklardan ayrılma, diğer çocuklarla iletişim kurma ve dışarı çıkma şansı yok denecek kadar azdır. “Bu dinlenme odası uygulaması ve benzer diğer uygulamalar tecrittir ve sonlandırılmalıdır” demektedir İHİÖ görevlisi.

Mazzarino, dinlenme odalarında bağlanarak tecrit altında tutulan engelli çocukların; fiziksel, duygusal ve entelektüel açıdan çarpıcı bir gerileme gösterdiğini ve bu çocuklar, doğuştan hakları olan uygun gıda sağlık hizmeti ve eğitime kavuşmadığı müddetçe; bu trajik sonun kaçınılmaz olduğunu da sözlerine eklemektedir.

İHİÖ, çocukların potansiyellerinin geliştirilmesi konusunda istek ve çaba gösteren yurt personelleri ile de görüşmeler yapmıştır. Ancak yurt personelleri, yeterli desteğe, şiddet içermeyen disiplin yöntemleri ve çeşitli engellilik tür ve derecelerindeki çocukların ihtiyaç duyduğu gıda ve fiziksel ihtiyaçlar konusunda yeterli eğitime sahip olmadıkları için; çocuklara karşı sıklıkla kabul edilemez biçimde davranmaktadır.

Uluslararası yasalar çerçevesinde Rusya, engelli çocukları her türlü şiddet ve tecritten korumak ve ailelerinden zorla koparılarak yurt ortamlarına getirilmemiş olmalarını sağlamak zorundadır. Yüksek oranda yurda yerleştirilme sorununu ele almak da, Rusya’nın atması gereken adımlar arasındadır ve 2012-2017 yılları arasını kapsayan Ulusal Hareket Stratejisi’nin Çocuk Hakları hususundaki açılımıdır. Ne var ki; bu ve benzeri diğer politikalar, İHİÖ bulgularına göre, engelli çocukların özel ihtiyaçlarına odaklanmamaktadır ve uygulama/izleme amaçlı somut planlara sahip değildir.

Görünen o ki; Rus Hükümeti çocukların yurda yerleştirilme oranının azaltılması konusundaki ihtiyacı kavramıştır ve bu doğrultudaki amacına ulaşabilmek için net/erişilebilir planlara gereksinim duymaktadır. Hükümet; çocukların biyolojik aileleri ile, bu durum mümkün değilse korucu aileler ile ve uygun programlar dahilinde yaşayabilmelerini sağlamak üzere destek vermelidir.
Rusya, engelli çocukların koruyucu ya da evlat edinen ailelerin yanına yerleştirilmesi hususunda federal bir sisteme sahip değil. Ayrıca; bu ailelerdeki ebeveynler, yeterli destek eğitim ve diğer hizmetlere ulaşma imkanlarının sınırlılığı gibi sebeplerle, bulundukları çevrede engelli bir çocuk yetiştirmek konusunda engellerle karşılaştıklarını bildirmektedirler. Devlet yetkililerinin olumsuz yaklaşımlarıyla karşılaştıklarını da eklemektedirler.

İHİÖ, “Rus hükümeti zaman kısıtlı bir plan hazırlamalı ve engelli çocukların yurtlara yerleştirilmelerini sonlandırmalıdır.” demektedir. “Çocukların devlet gözetiminde bakılmaları sadece kısa dönemler için ve sınırlı özel koşullar dahilinde olmalı ve bu süreçte de Uluslararası İnsan Hakları ile uyumlu bir şekilde en iyi hizmetleri almaları sağlanmalıdır. Hükümet ayrıca, ailelere engelli çocuklarını kendi evlerinde büyütebilmeleri hususunda sosyal destek ve hizmet sağlamalıdır.”

Uluslararası ve yerel bağışçılar; engelli çocukların yurt ortamından aile temelli bakım koşullarına aktarılması için yapılacak çalışmalar kadar, bu çocukların, eğitim sağlık vb. gibi hizmetlere kavuşturularak topluma kazandırılmasını da sağlamak üzere, fonlar tahsis etmelidir.

Mazzarino, “Rus Hükümeti ve bağışçılar harekete geçmedikçe; on binlerce Rus çocuk hayatını dört duvar arasında, ailelerinden toplumdan akranlarından izole bir şekilde ve öbür çocuklara sağlanmış bir dizi imkanı kaçırarak yaşamak zorunda kalacaktır.” demektedir.  “Hükümet; bu çocukları yurtlara terk etmektense aileleri ile birlikte yaşamalarını sağlamak konusunda, çok daha fazla şey yapabilme kapasitesine sahiptir.”



(Bu makale, Hayat Sende Gönüllüsü Burçin Aslan tarafından çevrilmiştir. Makalenin orijinaline  aşağıdaki linkten ulaşılabilir. http://www.hrw.org/news/2014/09/15/russia-children-disabilities-face-violence-neglect )

7 Ekim 2014 Salı

Yuvalarda Gönüllülük. Ama Nasıl?




Gönüllülük deyince birçok insanın aklına hemen çocuk yuvaları gelir. Peki gerek gönüllülerimiz gerekse kurumlarımızın idarecileri bu süreci doğru yönetebiliyor mu? Birçok hassasiyeti içinde barındırması gereken yuvalarda gönüllülük kavramını tam olarak ele alabiliyor ve çocuk refahına katkı sağlar bir hale getirebiliyor muyuz? Veya gönüllü olacağız diyerek yapılan hatalar neler?

Öncelikle gönüllü, bir kurumun toplumla kurduğu diyalogtur. Yanı sıra, kurumun iş süreçlerini ve otokontrol mekanizmalarının gelişmesini sağlamaktadır. Bu yönüyle idarecilere kendi günlük rutinlerinde göremediği konularda yardımcı olmaktadır. Gönüllüsü olmayan bir kuruluş krizler dolayısıyla patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bu yönüyle, kurumların gönüllü katkısını artırması ve bir strateji dahilinde gönüllü yönetimini ele alması önemlidir. Ülkemizde ise, gönüllüğe ilişkin bir kanunun çıkması önemlidir.

Devletin ve yöneticilerin bu alanda yapması gerekenlerden daha önemlisi ise, gönüllülerin kendi katkıları konusundaki öz sorgulamalarıdır. Çabuk sıkılan, çabuk yorulan ülkemiz gönüllü profili çocuklara faydadan çok zarar getirmektedir. Üzülerek söylemeliyiz ki, gönüllüler birçok noktada kurumlarda kalan çocuk ve gençlerin sorunlarını artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Nasıl mı?

  • Çocuklara tutamayacakları sözler vererek,
  • İdarecilerle gereksiz polemiğe gererek,
  • Çocukların günlük rutinini değiştirmeye ve kendileri için esnetmeye çalışarak,
  • Kendi hayatları için gereksiz gördüğü malzemeleri yuva ve yurtlara bağışlamaya çalışarak,
  • Kuruluşa gelirken yanlarında getirdiği yiyecekleri kendi elleriyle dağıtmaya çalışarak,
  • Çocuklarla ilişkilerinin sınırını bilemeyip özel hayatlarıyla ilgili bilgi edinmeye çalışarak,
  • Hernekadar gönüllü olarak geldiğini belirtse de, çocuklara dokunmaktan çekinerek, acıyarak bakmak,
  • Çocuklara yaptıkları yardımları basında ziyadesiyle yansıtmaya çalışmak,
  • Sosyal Hizmet Kuruluşlarını Ziyaret Yönergesi kapsamında ses ve görüntü kaydı almak yasak olmasına rağmen bunları almak, bunu sosyal medyada veya diğer mecralarda paylaşmak, (bu husus töre nedeniyle kurumlarda bulunan çocukların bilgilerinin istenmeyen kişilerin eline geçmesine neden olabileceği için özel önem arz etmektedir.)
  • Ve bunlardan da önemlisi, hak temelli çalışmak yerine vicdan temelli çalışmalar yaparak, kendi kişisel tatminlerini önceleyecek çalışmalar yapmak.
Bu ve benzeri sorunlar kurumlarda yetişen çocukların birçok yönden örselenmesine neden olmaktadır. Kuruluşlarda kalan çocuklarda görülen bağlanma bozukluklarının en önemli nedenlerinden birisi, bakımverenlerin ve gönüllülerin sürekli değişmesi, verdikleri sözleri tutmadıklarından dolayı çocukların yetişkinlere olan güveninin kaybolmasıdır. Ayrıca, çocukların psikolojisini bilmeden travma yaratacak şekilde davranışlar gözlemlenebilmektedir.

Hayat Sende olarak bizler hak temelli çalışmaları önceleriz. Yuvalarda ve yurtlarda yapılan gönüllülük çalışmalarının hak temelli olduğu noktada önem arz ettiğini düşünmekteyiz. Kısaca açıklamak gerekirse, “çocuk korunmaya muhtaç değildir, bu hakkıdır.” deriz. Veya çocukların Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, “Her çocuk bir aile yanında hayata hazırlanmalıdır.” ilkesi uyarınca aile yanında hayata hazırlanması gerektiğini savunuruz. Bu noktada, koruyucu ailelik üzerine eğitimler alıp, sokaklarda topluma koruyucu aileliği anlatmak, bizce en hayırlı gönüllülük biçimlerinden birisidir.

Elbette diğer gönüllülükler de önemlidir. 0-12 yaş grubunda kalan çocuklara düzenli ve sistemli bir şekilde derslerine yardımcı olmak önemli bir gönüllülük olacaktır. Veya bakımveren anneler çalıştıkları vardiyalarda ortalama 20 çocuğa bakmaktadır. Bu durumda da, bakımverenlerin iş yükü katlanılamaz boyutlara gelebilmekte ve kurumlarda zaman zaman istenmeyen şiddet olaylarının patlamasına neden olabilmektedir. Gönüllüler bu noktada bakımverenlere çocukların beslenmesi, banyo yaptırılması, altlarının değiştirilmesi gibi konularda destek olabilmelidir.

Bu noktada vurgulanması gereken diğer bir konu da, gönüllülük çalışmaları yapılırken, devlet korumasındaki gençlerin ihmal edilmesidir. Bu noktada, kanıta dayalı yapmış olduğumuz çalışmalarda gördük ki, gönüllülük çalışmalarının hemen tümü 0-12 yaş grubuna yönelik olarak yapılmaktadır. Toplumun devlet korumasındaki çocuklara ilişkin yaklaşımı 12 yaşına kadar acıma, 12 yaşından sonra ise korkudur. Devlet korumasındaki gençler ise, duygusal dünyalarının en hızlı geliştiği dönem olan 12 yaş ve sonrasında, en çok ihtiyaç duydukları zamanda yalnız kalmaktadır. Gençlik çalışmalarınınn da yoğun bir şekilde içinde olan Hayat Sende olarak her zaman, kendine özgü ihtiyaçları olan gençlik gruplarının da bulunduğunu, bu grupların Hayat Sende’nin yaptığı gibi spesifik şekilde çalışılmasını vurguluyoruz. Gençlere yönelik çalışmalarda ise, etkili psikososyal rehberlik ve mentorluk desteği verebilecek gönüllülere ihtiyaç bulunmaktadır.

Son olarak, devlet korumasındaki çocuk ve gençlere yönelik gönüllülük yaparken, çocuk alıp vermek, kimsesiz çocuk, evlatlık gibi çocukları değersizleştirici söylemlerden kaçınılması çocukların kendilerini değersiz hissetmelerinin önlenmesi gerekmektedir.

Devlet korumasında kalan çocuk ve gençlere ilişkin gönüllülük yaparken, yolunuzun açık, gücünüzün bol, sosyal faydanızın çok olması dileğiyle.

Abdullah OSKAY
abdullah.oskay@hayatsende.org


Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Koruyucu Aile Evlat Edinme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Alıntı: https://docs.google.com/document/d/1vNc4OotrHaSgST-8LpWx95mrsWNFo2wUrBlGrSiuFuY/edit

Yuvadaki Çocukların Sorunlarını Anlamak İçin En İyi 5 Video

  • Dünya’da kurum bakımı altındaki çocuklarla ilgili en vizyoner çalışmalar Harry Potter’ın yazarı J.K. Rowling’in kurucusu olduğu Lumos Vakfı tarafından yapılmaktadır. Biz Lumos’uz videosu ufuk açıcı.
  •   Çocuk İstismarı alanındaki dünyadaki en yetkin isimlerden olan Georgette Mulheir’in Ted Talks’taki “Yetimhanelerin Trajedisi” videosu
  •  İngiliz oyunyazarı Lemn Sissay tarafından yapılan ve gerek kurum bakımının gerekse koruyucu aile sisteminin tüm olumsuzluklarının ele alındığı, sosyal dışlanma konusunun da işlendiği harika bir video. Devletin Çocuğu
  •  Kuzey Kore’den Amerika’ya mülteci olarak geçen ve 17 yaşında koruyucu aile yanına yerleştirilen bir gencin muhteşem hayata tutunuş öyküsü. “Kaybettiğim Ailem ve Kazandığım Ailem”
  •  Ülkemizde ses getirici çalışmalar yapan Hayat Sende Derneği’nin Fark Yaratan Videosu
Not: Videolar ile ilgili bir sorun yaşarsanız, bize e-mail(hayatsendegenclik@gmail.com) atabilirsiniz.