28 Mayıs 2014 Çarşamba






Mayıs ayları benim için hep güzel şeyler getirmiştir. Bu yıl Mayıs ayının 27. Günü Hayat Sende Derneğinde gerçekleşti. Beni mutlu eden olay o gün yaşadıklarımı anlatmadan önce o güne nasıl geldiğimden bahsetmek istiyorum biraz. 23 yaşındayım ve nedenini bilmediğim bir şekilde hep içimde olan bir duygunun peşinde koşuyorum: “Koruyucu Aile olma isteği”. Bu dünyada birilerine iyilik, güzellik yapılacaksa bunu en masum olan çocukların hak ettiğini düşünüyorum. Özellikle ailelerinden ayrı olan çocuklara yapılması, onların yanında olunması gerektiğini savunuyorum. Bu doğrultuda Ocak ayından itibaren Hayat Sende de gönüllü olma fırsatı yakaladım. Bu gönüllülüğün neler getireceğini ve aslında nasıl olması gerektiğini 27 Mayısta öğrendim.
Peki, ne oldu o gün?
                O gün, derneğin hazırlamış olduğu bir projenin hibe desteği alması için yapılacak ön değerlendirme toplantısına katıldım. Toplamda 12 kişiydik ve sosyal hizmet uzmanlarının, öğretmenlerin, dernek yönetim kurulundan bu işe tamamen gönül vermiş kişilerin arasındaydım. Heyecanımın tarifi yoktu. Hem dernekte çok yeniydim hem de konular hakkında yeterince bilgim yoktu. Yanımdaki herkes yaptıkları projeler için yıllarını vermişlerdi ve neler duyabileceğimi, nasıl bilgiler edinebileceğimi kestiremediğim bir toplantı kısa bir tanışmadan sonra başladı.
                Proje hakkında her cümle tartışıldı neredeyse; fikirler, deneyimler, eklenebilecek ve çıkarılabilecek her şey konuşuldu. İşin şaşırtan kısmı hemen o an çözümlerin bulunmasıydı. Sorun mu var? Tamam, şu şekilde çözebiliriz. Sıradaki sorunuz nedir denilip ilerlenen bir toplantıydı. Bu toplantıdan bana kalan bilgiler ise o kadar çoktu ki bir proje yazacak olursam nelere dikkat etmem gerektiği ile ilgili birçok not aldım; araştırmaya nerden başlamam gerektiği, hedefler, beklenen sonuçlar, gerçekleşecek adımlar hangi sırayla neler yapılmalı gibi bir sürü fikrim oldu. Ülkemizin yetersiz olduğu alanlar, eksiklikler ve daha birçok konu konuşuldu. 9.30’da başlayan ve sadece 10 dk ara verilmiş, kimsenin konuşmayı bölmek bile istemediği hatta mesaiye yetişme derdi olmasa (ki dernekten çıktığımızda saat 13.00’dı) akşama kadar sürecek bir toplantıydı.

                Akşam kendimi toparladığımda hissettiğim tek şey Hayat Sende’ye ait olma duygusuydu. Bana bu duyguyu yaşatan tüm Hayat Sende ekibini kutluyorum, iyi ki varsınız ve iyi ki mücadeleyi hiç bırakmadınız. 

Pervin Fidancı - Hayat Sende Gönüllüsü

7 Mayıs 2014 Çarşamba






Hayata 1-0 ile başladım. Cümlelere nasıl başlayacağımı da bilmiyorum.
Kelimeler cümleler boğazımda düğümleniyor?
Söze başlayayım. 

Yurda  bebekken yani 2,5 aylıkken verilmiştim. İstemeden
çetin bir yola başlamıştım? Küçükken ilk aklımda  kalan kötü bir anım oldu.
Sonrası ne mi oldu? Bunu devam eden diğer anılarım takip etti. 
Atatürk Çocuk Yuvasında en büyük kazancım; dostluklar ve arkadaşlıklar oldu. Hep bir arada kardeş gibiydik. İlk defa annemi kaybettiğimi kişisel dosyamdan tesadüfen öğrenmiştim ve şoka girmiştim. Günlerce aklımdan çıkmıyordu. Hep bahçe kapısında ziyaretçimizin gelmesini beklerdik. Yemeğin güzel olmadığı zaman ambarı açmayı zorlardık. Kazanan  biz olur ve istediğimiz yiyeceği alırdık. Ama içimizde hiç kötü niyet yoktu. Bize oyun gibi gelirdi.
11 yaşında Kız yetiştirme yurduna  geçtiğimde yeni hayat, yeni
arkadaşlıklar ve yeni zorluklarla karşı karşıya idik.   Sürekli   yurt
değiştirdim. Nefret ettiğimiz  hatta hakkımızı helal edemeyeceğimiz
çalışanlarla bir arada olduk ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.  Benim
bu noktaya gelmeme etken olan ve manevi destekte bulunan diyetisyen Nuray
Abla oldu. Beni hiç yalnız bırakmadı. Mektuplarımı karşılıksız bırakmadı.
Bu beni hayata sıkı sıkı  tutunmama neden oldu?
Yurtta kaldığım zaman hep yurttan çıkmayı hayal ederdim. Dışarıda ailenle
birlikte yaşamak nasıl bir duygu diye düşünürdüm. Yurttan çıktığımızda bize
bakış açıları nasıl olacaktı? Nasıl davranacaktım? Kendi aileme nasıl uyum
sağlayacaktım? Bunlar bizim için hep bir merak konusu oldu.  Yurtta sürekli
kalacak değildik ya?
Yaş 18'e geldiğinde yurttan çıkarıldım ve babamın yanına verildim.  Ne
olduysa oldu esas zorluk bundan sonra başladı.  Dört  duvar arasında ikinci
hayatıma başladım. Adeta kendimi sudan çıkmış bir balık gibi hissediyordum.
Hiç bir şey bilmiyordum. Hiçbir şey umduğum gibi olmadı. Orta bir şekilde
lise hayatımı bitirdim, sonrasında devletin bana verdiği imkanla işe girdim. Bu da hayata tutunmamın ikinci nedeni oldu. ( Allah devletimizi başımızdan eksik etmesin.) 
Çok şükür   evlendik ve çoluk çocuğa karıştık.
Ama hala yurtta kalmam belli dönemlerde hayatımı  etkiliyor.
Şimdi kızlarımı hiçbir şekilde sevgi ve şefkatten mahrum etmemeye
çalışıyorum.

Son olarak bundan sonra ki kardeşlerimin hayatlarını, düzenlerini en iyi
şekilde kurmalarını temenni ediyorum.
  
Esenlikler