Sosyal girişimci, kâr etmeyi amaçlayan
ama elde ettiği kârı, topluma fayda üretmek için kullanan girişimcidir.
Bizim ezberimize göre şirketler kâr elde etmek ve bu
kârı ortaklarına dağıtmak için kurulur. Topluma faydalı işler ise ya devlet
tarafından yapılır ya da sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından. Şirketler
ise topluma faydalı işlerle ancak bir sosyal sorumluluk kampanyası ya da
sponsorluk çerçevesinde ilgilenirler.
Sosyal girişimcilik bizim bu ezberimizi bozan melez
bir modeldir.
Sosyal girişimcilik, toplumsal sorunların çözümünde
serbest piyasa esaslı yöntemleri benimseyen bir yaklaşımdır. Sosyal girişimler,
ticari olarak kurulan ama amacı toplumsal sorunlara çözüm getirmek olan
girişimlerdir.
Sosyal girişimciliğin cazibesi, kapitalist sistemin
bütün “iyiliklerini” toplum yararına kullanmasında yatıyor. Hepimizin ezberinde
“etkinlik”, “verimlilik”, “kâr” gibi kavramların iş hayatına ait olduğu bilgisi
vardır. Buna karşın "toplumsal fayda", “iyi niyet”, “özveri” gibi
kavramlar ise sivil toplum kuruluşlarına aittir ; ama bu kuruluşlar kapitalist
girişimciler kadar “becerikli” değillerdir. İşte sosyal girişimcilik, “kâr” ve
“toplumsal faydayı” aynı potada eriten, toplumsal ideallerle yönetim
becerilerini aynı çatı altında toplayan bir anlayıştır.
Girişimcilik demek, fırsatları fark etme, mevcut
sorunların çözümlerini bulup söz konusu alanda risk alarak yatırım yapmak
demektir. Girişimciliğin doğasında yenilikçilik, risk alma ve değişim yaratma
vardır. Sosyal girişimcilik ise toplumsal sorunlara çözüm getirme amacıyla
kurulan ama aynı zamanda “kapitalist” yöntemleri kullanan bir modeldir.
Dünyada sosyal girişimlere yönelen yetenek, enerji,
kaynak, para ve ilgi her geçen gün artıyor.
Sosyal girişimlerin merkezinde misyonları vardır;
ticari faaliyetlerini ise amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak
kullanırlar. Sosyal girişimler, elde ettikleri kârı yine sosyal amaçlara
yönlendirirler. Sosyal girişimlerde başarı ölçütü, kâr değil, toplumsal değişim
ve yaratılan faydadır. Kâr etmek, sürdürülebilir ve kalıcı olmak için bir
koşuldur. Sosyal girişimler, hedeflerini kısa vadeli değil, uzun vadeli
toplumsal etkileri artırmaya yönelik belirlerler.
Sosyal girişimler, faaliyet gösterdikleri alanlarda
kalıcı değişim yaratmayı, çözümlerini yaygınlaştırmayı ve uzun vadede toplumun
desteğini kazanarak sorunu ortadan kaldırmayı hedeflerler. Sosyal girişimcilik,
“hayırseverlikten” de “sivil toplum hareketinden” de çok farklıdır.
Hayırseverlik, karnı aç olana “balık vermek” üzerine kuruludur. Sivil toplum
projeleri ise temelde “balık tutmayı öğretmek” üzerine kurgulanır. Sosyal
girişimcilik ise bu alanın öncü kuruluşu Ashoka’nın kurucusu Bill Drayton’un
dediği gibi, balık vermek ya da balık tutmayı öğretmekle yetinmeyip balık
endüstrisini kökten değiştirmeyi hedefler.
Sosyal girişimler, dezavantajlı kesimlerin
yoksunluklarının giderilmesinden çevrenin korunmasına, insan hakları ihlalleriyle
mücadele etmekten yok olan dillerin ve toplulukların yaşatılmasına kadar birçok
alanda etkinlik gösteriyorlar. Eğitim, sağlık, çevre, insan hakları, kalkınma
gibi birçok alanda sosyal dönüşüm gerçekleştirmeyi amaçlıyorlar.
Üstelik pek çok karmaşık sorunun çözümünde
gösterdikleri başarıyla sosyal girişimciler, özel sektör şirketlerine rol model
oluyorlar. Sosyal girişimciler, sorun çözme becerileri, işbirliği yetenekleri,
sorumluluk alma ve gönüllülük ruhlarıyla özel sektör şirketlerine ilham veriyorlar.
El attıkları alanlarda sosyal girişimciler, sosyal
değişimi baş döndürücü bir hızda tetikleme gücüne sahipler. Neredeyse hemen
hepsi yerel düşünüp yerel hareket ediyor olsalar da, aslında özellikle
geçtiğimiz on yıl içinde küresel bir hareket olarak da önem kazandılar. Sosyal
girişimciler, parlak zekâları, içten gelen motivasyonları, vizyonları,
çalışkanlıkları ve başarma tutkularıyla, iyimserlik aşılıyor, toplumu
cesaretlendiriyorlar. Daha da önemlisi bir yandan acil toplumsal sorunlara
kalıcı çözümler getirirken, öte yandan bu hareketlerin parçası olsun ya da
olmasın herkese “dünyayı değiştirebileceğimiz” ilhamını veriyorlar. Sivil
girişimciliğin yükselişi, içinde yaşadığımız zamanın en önemli gelişmelerinin
başında geliyor. (Herkes Fark Yaratabilir.)
Bangladeşli Grameen Bank kurucusu olan Muhammad Yunus
da bir sosyal girişimcidir. Geçtiğimiz yıllarda Bill Gates de, Microsoft'taki
tam zamanlı görevinden ayrılarak eşi Melinda ile üçüncü dünya ülkelerindeki
ölümcül hastalıkları durdurmak amacıyla bir vakıf kurarak sosyal girişimcilerin
arasına katıldı. Servetinin yüzde 95′ini vakfa bağışlayan, eşi ve kendisi
öldükten 20 yıl sonra ise bu paranın tamamının harcanmış olmasını planladığını
söyleyen Gates, bu anlamda birçok iş adamına da örnek oldu.
Sosyal Girişimcilik deyimi, dilimize yeni girmiş olsa
da uygulama olarak çok eskilere dayanır. Ülkemizde daha 1872’de Darüşşafaka’nın
kurulmasına öncülük eden Yusuf Ziya Bey bir sosyal girişimciydi. Keza
kadın hastalıkları ve çocuk hastalıklarıyla mücadele amacıyla Zeynep Kamil
Hastanesi’ni daha 1862 yılında hayata geçiren Prenses Zeynep Kamil de bir
sosyal girişimciydi.
Sosyal girişimciler sadece problem alanlarında değil,
kültür ve sanat alanlarında da etkinler. Robert Redford‘un bir bağımsız film
hareketi olarak kurduğu Sundance Lab ve Sundance Film Festivali, kültürel
alandaki sosyal girişimciliğin en parlak örneklerinden bir tanesidir. Sundance
Enstitüsü, bugün sadece Amerika’da değil dünyanın birçok yerindeki bağımsız
filmlere destek oluyor. Redford’un kendi deyimiyle bu hareket “daha insancıl”
filmlerin üretilmesine ve görünürlük kazanmasına katkıda bulunuyor.
Sadece kısa vadeli kişisel çıkar peşinde koşan,
eşitsizlik üzerine kurulu, hakça olmayan her girişim mutsuzluk yaratır. Hiçbir
şirket sadece kendisi kâr ederek, sürekli bir büyüme elde edemez. Kendinden
başkasını düşünmeyen, sadece kendi çıkarını gözetenlerin mutlu olma şansı
yoktur. Bugün vardığımız “ortak akıl”, artık "şirket" kavramına
farklı bir bakış açısı getirmemizi gerektiriyor. Bu akıl düzeyi, sadece ortakların
değil, şirketin ilişkiye girdiği bütün kesimlerin çıkarını düşünen bir anlayışı
hayata geçirmemiz gerektiğini söylüyor. Artık şirketlerin toplumu ve çevreyi
“hoyrat” kullanma devrinin bittiğini, Yankelovich’in “aydınlanmış kişisel
çıkar” kavramıyla tanımladığı, karşılıklı kazanç felsefesiyle hareket etmemizin
vaktinin geldiğini söylüyor.
Dünyanın her yerinde, en fakir toplumlarda bile,
yenilikçi insanların ve sivil inisiyatiflerin ortaya çıkması, yükselen bu
anlayıştan güç alıyor.
Sosyal girişimciler, gerçekleştirdikleri inovatif
uygulamalarla kimi zaman, devlet politikalarını bile değiştirebiliyorlar. Aids
hastaları için evde bakım, okuldaki derslere katılamayan kanserli çocuklar için
özel eğitim olanakları gibi projeler, birçok ülkede standart kamu uygulamasına
dönüşmüş uygulamalardır.
Sosyal girişimciliğin temel kuralları var. Sosyal
girişimciler, bu kurallara uydukları için başarılı oluyorlar:
1-Faaliyet gösterdikleri alanlar, toplumun gerçek bir
sorununu çözmeyi amaçlıyor.
2-Şirket, son derece yetkin profesyoneller tarafından
yönetiliyor.
3-Faaliyet gösterdikleri alanda, hem toplumsal fayda
yaratıyor hem de kâr ediyorlar. Elde ettikleri kârı işlerini büyütmek yani
topluma daha fazla fayda sağlamak için kullanıyorlar. Kâr, “etki alanının
genişlemesi” için kullanılıyor.
4-Şirket, faaliyetlerini düzenli olarak raporluyorlar.
Böylelikle hem ortaklarına hem de diğer bütün paydaşlarına şeffaf bir şekilde
hesap veriyorlar.
5-Şirketler, kurumsal yönetimin bütün unsurlarını
eksiksiz uyguluyor: Üstlendikleri sorumluluğu, adil yönetim anlayışı ile hayata
geçiriyor, şeffaf bir anlayış doğrultusunda gönüllü olarak hesap veriyorlar.
6-Yarattıkları toplumsal faydanın sürdürülebilir
olması için, kurumsal yönetim anlayışından ve kâr amacı gütmekten hiç taviz vermiyorlar.
Ben toplumsal sorunlara çözüm arayanların genellikle
“hayalcilikle” itham edildiği bir dönemde, sosyal girişimciliğin son derece
önemli katkılar sağladığına inanıyorum. Hayırsever olmanın iyi bir şey olduğu
hiç şüphe götürmez; bütün ahlaki öğretiler ve dinler, herkesin kendi imkânınca
hayırsever olmasını öğütler. Vicdanımız da böyle emreder.
Sivil toplum kuruluşlarının, bugüne kadar
hayırseverlik alanında bireylerin yapabileceğinden çok daha fazlasını, daha
sistemli ve organize bir şekilde yaptığı apaçık ortada. Bugün sivil toplum
kuruluşları, birçok alanda sorunlara çözüm üretiyor. Daha da ötesi sivil toplum
ve yurttaşlık bilincimiz onlar sayesinde yükseliyor.
Ancak bugün daha bilinçli, daha organize, daha
“akıllı”, daha sistematik ve daha ileri yönetim teknikleriyle hareket
etmeliyiz. Bu anlamda sosyal girişimcilik modeli çok önemli vaatler taşıyor.
Kendi alanlarında yetkin birçok vizyoner yönetici,
sosyal girişimcilik alanında attığı adımlarla bir yandan kendi kariyerlerini
devam ettirip öte yandan da insani ve toplumsal sorunların çözümüne ortak
oluyorlar.
Kendi çıkarıyla birlikte “diğerinin çıkarını” da düşünen anlayış
kuşkusuz bu zamanın ruhuyla örtüşen daha "aydınlanmış" bir başarı
anlayışıdır; bu anlayış aynı zamanda misyon odaklı liderliğin de özüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder