10 Ağustos 2014 Pazar

Şeyda'dan Mektup Var!




Hayat Sende Gençlik Akademisi ile Sosyal Medya aracılığı ile tanıştım. Hayat Sende Gençlik Akademisi ile tanışmadan önce karamsar birisiydim. Nasıl demiştim, nasıl topluma faydalı olabiliriz ki , toplumda bu şekilde dışlanıyorken, insanlar korku ile bakarken nasıl yapabiliriz ki sorgulamaya başlamıştım kendimi.

Yurttan ayrıldığımı hep saklardım. Tam o anda Hayat Sende Gençlik Akademisi çıktı karşıma hala düşünürüm acaba o sayfayı nasıl gördüm diye. Çünkü hayatımın dönüm noktasının başladığı andı benim için. Hayat Sende sayfasına mesaj atmaya başladım ve bana sayfadan Abdullah abi sayfalarca yazdı. Azmine hayran oldum. Yapabileceğime inandım. Çok güzel bir örnek vermişti bana ‘’Hayat bir çikolatadır ve karşına ne çıkacağı asla belli olmaz.’’ 



Daha sonra bana küçük çalışmalar vermeye başladılar. Mezun olduğum bölümün bana getirisini fark ettim. Daha sonra derneğin çalışmalarını takip ettim. Çok güzel başarılı ablalarımız abilerimiz vardı. 


Hayat Sende Gençlik Akademisi sevgi dolu ve bu sevgi kucaklayış daha da büyüyor ve kardeşlerimize en güzel rol modeli sunuyor.  Ben Hayat Sende sayesinde kendi gücümü fark ettim. Teşekkürler Hayat Sende Gençlik Akademisi

Hayat Sende'yle katıldığım YUGLA kampına gelirsek.


YUGLA kampında sevgi dolu bir ortamdaydık. İlk defa katıldığım bu tarz bir etkinlikte grup dinamiği hep en iyi şekilde yakalandı.

YUGLA kampının bana diğer bir katkısı kendi kişisel gelişimimeydi. Öncelikli olarak bana kattığı kalabalık içinde rahatça konuşabiliyor bir duruma geldim. İletişim kurabiliyorum dedim. Kendimizi tanımayı, ifade etmeyi YUGLA'da daha iyi öğrendiğimi düşünüyorum. Dahası  YUGLA bana sevgi verdi, özgüven kazandırdı. Daha duyarlı olduğumu düşünüyorum. Sorun odaklı değil de sorunu nasıl çözüme ulaştırabileceğimi düşünmem de etkin bir rolü oldu kampın.

Gönüllü olarak yaptığım çalışmaları daha etkin ve planlı bir şekilde nasıl faaliyete geçirebileceğim konusunda YUGLA'da öğrendiklerim bana yardımcı oldu. Bir projeyi nasıl hazırlamamız gerektiği konusunda bilgi sahibi oldum. Proje döngüsü nasıl olmalıdırdan tutun da sosyal girişimin ne demek olduğunu kadar birçok şey vardı YUGLA'nın sepetinde bize sunulan. 



Şimdi bir girişim kurdum. Adı da "Hep Birlikte Geleceğe". Artık Bilecik ilinde çalışmaları yoğunlaştırıp, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı kuruluşlarda kardeşlerime YUGLA'daki deneyimlerimi, Hayat Sende'yi, ablalarımı, abilerimi anlatacağım. Gelecek Bizim, Haydi Hep Birlikte Geleceğe diyeceğim.

Evet gelecek bizim ve Hayat Bizde!
  

3 Ağustos 2014 Pazar

Sevgi Neden Önemlidir: Annelerin Hayati Rolünü Kutlama ve Onlara Destek Olma

Her yıl “Anneler Gününde” annelerin yaptığı harika işi gerektiği gibi kutlarız. “Babalar Günü” de yine onların çocukların mutluluğuna hayati katkılarının hoş bir hatırlatıcısıdır.

Ebeveynler kendilerini, hiç bitmeyen ve görünüşe bakılırsa bazen de takdir görmedikleri bir çocuk büyütme görevine adarlar. Sıklıkla elimizin altında gibi gördüğümüz doğa harikalarından biridir bu. Fakat Lumos’ta biz her gün sevgi dolu ebeveyn bakımının çocuk gelişiminde ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu ve bir çocuğun hayatında bunun eksikliğinde neler olduğunu doğrudan görüyoruz.


Bir bebek gülümsediğinde, bir oyuncağı tuttuğunda, bir ifadeyi taklit ettiğinde ve yeni bir kelime söylediğinde ebeveyninin sevinciyle karşılaşır. Bundan cesaretle çocuk farklı şeyler denemeye başlar ve eylemler, deneyimler ve geri besleme aracılığıyla öğrenir. Bu etkileşim yalnızca bebeğin büyüyen beynindeki sinaptik bağlantıları yapılandırmaz, aynı zamanda çocuk ve ebeveyn arasında mutlak surette bir bağın temellerini atar.




Yetimhanelerdeki çocuklar, bu sevecen yetişkin bağından büyük ölçüde mahrumdurlar ve hayatlarının tümünde bu nedenden fiziksel ve psikolojik olarak acı çekebilirler. Birebir anne ilgisine en çok bebekken yetimhaneye yerleştirilen çocuklar ihtiyaç duyduğundan, bu durum özellikle onlar için geçerlidir.

Yetimhanelerde annelerin statüsü unutulmuş değil. Çoğunlukla hiç tanışmadıkları annelerine hiçbir zaman gönderilmeyen şiirli Anneler Günü kartları yapmaları için garip bir biçimde cesaretlendirilen çocukların durumunu biliyoruz. İyi niyetli fakat genellikle aşırı gergin personelleriyle bu sistem zarara yol açıyor.


Sıklıkla annelerin doğal bağlarını görünür şekilde keserek çocuklarını böyle esirgeme kurumlarına nasıl terk edebildikleri sorusuyla karşılaşıyorum (En iyi tahminle şu an dünya genelinde çocuk esirgeme kurumlarında ve sözde yetimhanelerde 8 milyon çocuk var ve bunların 1 milyonu Avrupa’da bulunuyor. Çalışmalar bu çocukların % 95’inin ebeveynlerinin gerçekte yaşadığını göstermiştir).


Bu sorunun cevabı basit: Çocuk esirgeme kurumlarındaki hemen hemen her çocuğun arkasında seçenekleri tükenmiş bir anne veya baba bulunur. Çoğunlukla engelli, ailelerinin maddi durumu iyi olmayan veya yaşadıkları toplumda etnik azınlıkta olan çocuklar esirgeme kurumlarındadır çünkü böyle durumlarda yardım alınabilecek tek mevcut yer bu kurumlardır.


Çocuklarının tümüne bakabilecek durumda olmayan ve bu çocuklardan hangisinin evde kalabileceği ve hangisinin çocuk esirgeme kurumuna gitmesi gerektiğini seçmek zorunda olan yeni anneler, doğum esnasında eşi ölen ve çalışmayı bırakabilecek durumda olmayıp çocuk bakımı desteği alamayan babalar var. Çok daha rahatsız edici olan, zaman zaman annelere “bu engelli çocuğu unut, eve git ve sağlıklı bir tane yap” diyen tıbbi profesyonellerin olması.


Lumos, dünya genelinde bu toplumdan soyutlanmaya son vermek için çalışıyor. Ailelerdeki ve toplumdaki korunmasız çocukların bakımının desteklenmesi adına hükümetlerin bakım hizmetlerinde reform yapmasını gerektiren karmaşık bir vazife bu. Bu vazifede, çocukları biyolojik ebeveynleriyle yeniden birleştirme veya sevecen koruyucu ailelerin yanına yerleştirme hayati önem taşıyor. Karmaşık ihtiyaçları olan küçük bir azınlık çocuk için toplum içinde küçük evlerde de uzman bakımı sağlanmakta. Lumos, ayrıca Orta ve Doğu Avrupa hükümetlerinden bir kısmını sağlık yardımını finanse etme yollarını değiştirmeleri için ikna etmiş bulunmakta. Bu sayede tüm çocuklar hayat kurtaran tıbbi tedavi alabilecekler.


Ayrıca sözde yetimhanelere daha fazla çocuğun girmesini önlemeye yardımcı olmak adına anneleri destekliyoruz. Örneğin Bulgaristan’da bu yıl 2 ay içinde bir Lumos ebesi ve süt emzirme danışmanı, 25 savunmasız yeni anneye bebekleriyle bağ kurmaları ve onları beslemelerinde yardımcı olmuş ve bu yeni annelerin bebeklerine bakma konusunda kendilerine güvenmelerini sağlamışlardır. Temel besin ve kıyafet desteği paketleri, maddi durumu iyi olmayan ailelerin bir arada kalmasını sağlamakta; Lumos’un sosyal çalışanlar için eğitimi, hastalık veya beslenme yetersizliği riski altındaki çocukların daha erken tespit edilebilmesi anlamı gelmektedir.




Tanık olduğumuz delillerin hiçbiri annelere olan saygımızı azaltmıyor. Bunlar sadece bize dünyanın bazı kısımlarında, sevecen anne ve babaların çocukları için en iyi olanı yapmak adına biraz daha fazla yardıma ihtiyaç duyduklarını hatırlatıyor.

(Bu çeviri Hayat Sende Gönüllüsü Selda Sert tarafından yapılmış olup, makalenin aslına http://wearelumos.org/blog/1390 bağlantısından ulaşılabilir.)



Yuva ve Yurtlarda Tam 8 Milyon Çocuk Var!

Yoksulluk, yoksunluk ya da etnik azınlığından dolayı hiçbir çocuğun bir aile hayatı olduğu inkar edilmemelidir. Oysa bu çocukların 8 milyonu kurum konutlarında yaşıyor. Kurumsallaşma onlara bireysel sevgi ve bakımı reddediyor, beyin gelişimlerine zarar vererek doğru ve yanlış anlayışlarını yok edebiliyor.

Bu çocukların% 90'ından fazlası öksüz değildir. Çoğunun onları seven ve isteyen aileleri var, ama yoksunluk  veya  etnik temelde ayrımcılık ve yoksulluk nedeniyle kurumların içine sürülebiliyorlar. Bu insan hakları ihlalidir ve etkileri bir ömür boyu sürer. Bir çalışma kurumlarda yetişen  gençlerin akranlarına göre 10 kat daha fazla fuhuşa sürüklendiği, 40 kat daha fazla suça sürüklendiği ve 500 kat daha fazla kendi hayatlarına kıydıklarını gösterdi.



Bu büyük ve ciddi bir sorun ama bir çözümü var. Lumos, bu ailelerden uzak eski sistemin dönüştürülmesi için  hükümetler, profesyoneller ve bakıcılar, topluluklar, aileler ve çocuklarla işbirliği içinde çalışmaktadır.

İş ortaklarımızla birlikte biz çocuklara sağlık, eğitim ve bireysel ihtiyaçlarına uygun sosyal hizmetlere erişimi sağlayan  toplum temelli hizmetleri sunmak  için bu kurumların yerini alıyoruz. Bu ailelerin çocuklarının tam potansiyelini geliştirmek ve kendileri için olumlu bir gelecek inşa etmek için gereken sevgi dolu bakımı sağlıyor ve destekliyoruz.

(Bu çeviri, Hayat Sende gönüllüsü Osman Aşık tarafından yapılmış olup, yazının aslına http://wearelumos.org/stories/8-million-children-are-institutions bağlantısından ulaşılabilir.)

Yuva Çocuklarına Seslerini Vermek

Her çocuğun kendisini etkileyen kararlarda söz sahibi olma hakkı vardır.


İşitilmek (fark edilmek), çocukların kendilerine saygı duyulduğunu ve güvende olduklarını hissetmelerine yardımcı olur ve özsaygılarını artırır. Ayrıca temel insan haklarını da güvence altına alır. Örnek vermek gerekirse; susturulmuş ya da dinlenilmeyen çocuklar, şiddet ve suistimalle mücadele edemezler.

Lumos, dilsel yeteneklerini geliştirmek ve çevrelerine, onların sözsüz iletişimlerini de yorumlamayı öğretmek yoluyla; yuvalardaki çeşitli öğrenme zorluklarına sahip çocukların seslerinin duyulmasını garanti altına almak için çalışmaktadır.

Aileleriyle büyüyen çocukların aksine, yuvalardaki çocuklar seslerinin (sözlerinin, söylemlerinin) önemini öğrenmez ve dolayısıyla dil gelişiminde sıkça sorun yaşarlar.

Sözel iletişim için kısıtlı etkileşim şansına sahiptirler; geniş bir kelime dağarcığı geliştirmek amaçlandığı halde etraflarında sınırlı sayıda obje bulunmaktadır ve yine kısıtlı şansa sahiptirler, işaret etme gibi jest ve mimikleri öğrenebilmek için. İletişim girişimleri sıklıkla duyulmaz ve göz ardı edilir meşgul ve yayılmacı çevrelerinde.

Yuvalarda büyüyen ve entelektüel zorluklara sahip çocuklar, dil gelişiminde de derinden etkilenirler. Fakat yeteneklerini geliştirmelerine yardım etmemiz için asla geç değildir.

Lumos, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde birkaç yuvada,  öğrenme zorluğu çeken çocukların sözel dili ne kadar anlayabildiğini değerlendiren ve ardından bakıcılara çocuklarla nasıl kolay (rahat ulaşılır) ve anlaşılır bir seviyede iletişim kuracaklarını ve çocukların dil gelişimlerini nasıl devam ettirebileceklerini öneren (öğreten) bir dil aracı uygulamaya koydu.

Söz konusu bu araç, Doğu Avrupa’daki yuvalarda görevde bulunmuş, konuşma ve dil terapisti Cath Irvine tarafından tasarlandı.

Çocukların dili ne düzeyde anladığı, değerlendirmenin ilk basamağını teşkil etmektedir. Gerçek ölçülerdeki objeleri, tek-kelime düzeyindeki anlayışlarını değerlendirmek için; çocuklara şu şekilde sorular sorulur, “Yatağın nerede?”. Eğer çocuk objeyi doğru şekilde işaret ederse; çocuğun yatağın minyatür halinde de yatak olarak ifade edileceği bağlantısını kurup kuramadığını anlamak için, aynı objenin minyatür bir hali ile değerlendirme süreci ilerletilir. Ardından, objelerin resimleri ile değerlendirme kademeli olarak zorlaştırılır.

Araç aynı zamanda, çocukların acı mutluluk üzüntü gibi sözsüz iletişim yollarını da uygun şekilde yorumlamak ve cevaplamak hususunda bakıcılara yardımcı olur. Araç aynı zamanda, çocukların acı mutluluk üzüntü gibi sözsüz iletişim yollarını da uygun şekilde yorumlamak ve cevaplamak hususunda bakıcılara yardımcı olur.

Lumos yuva süreçlerini sonlandırarak, çocukları aile ve toplum gözetimine kazandırmak için çalışırken; söz konusu dil aracı, çocukların bu değişimlere hazırlanmasını kolaylaştırmada da hayati önem taşımaktadır.


KAYNAK
Rights of Children Europe - Report on Progress 2011 – 2012
UNICEF (2005) Children and Disability in Transition in CEE/CIS and Baltic States
UNICEF (2007) Promoting the Rights of Children with Disabilities

(Bu çeviri, Hayat Sende Gönüllüsü Burçin Aslan tarafından yapılmış olup, makalenin aslına http://wearelumos.org/stories/giving-children-institutions-voice
bağlantısından ulaşılabilir.)


1 Ağustos 2014 Cuma

Yuva ve Yurt Bakım Modelinin Aile Temelli Bakım Modeliyle Değiştirilmesinin Önündeki Engeller

Kurumlarda (yetiştirme yurtlarında) çocuk bakım modelinden, aile ve toplum düzeyinde yanıtlar sunan bir bakım modeline geçiş oldukça zorlayıcı bir süreçtir.  Bu süreç vizyon, tutum ve kaynaklarda büyük bir değişim gerektirir. Değişim, bu üç alan ele alınmadığı sürece gerçekleşemez ve uzun aşamalıdır.

VİZYON

Çalıştığım birçok ülkede, yerel uzmanlar ve kanunlara karar veren kişiler çocukların niçin yetiştirme yurtlarına yerleştirilmesi gerektiği konusunda güçlü inançlara sahiptiler. Bu ortak tutum ve inançlar;
  •  Kurumdaki çocukların aileleri kötü insanlardır, aksi takdirde bu aileler çocuklarını terk etmiş olmazdı.
  • Ülkemde kimse engelli çocuklara bakmayacaktır.
  • Koruyucu aileler çocukların bakımını sadece parası için yapar. Koruyucu aileler çocuklar için uygun sevgi ve ilgiyi sağlayamaz.
  •   Ülkemiz bu değişiklikleri uygulamak için oldukça fakir. Değişim oldukça pahalı.

Bu inançlara sahip olanlar başka seçenekleri görmediği için sık olarak hakim olan inanç ve tutumlar bunlardır. Bu yüzden, çocukların bakımından sorumlu olan tüm kişilere alternatif vizyon geliştirebilmeleri, çocukların sağlığına ve gelişimine zarar veren kurum bakımı olmadan da çocukların bakımının mümkün olabileceğini görmeleri için fırsatlar sunulmalıdır.

TUTUMLAR

Birçok ülkede, engelli bireylere yapılan etiketleme toplum temelli hizmetlerin kurulma sürecini zorlaştırmıştır. Son yıllarda, bazı ülkeler engelli çocuklar için küçük grup evler kurulmasına karşı kampanyalara destek için sosyal medyayı seferber etmiştir. Bilinmeyenin korkusu, bilinçlendirme kampanyaları ve danışma süreçleri ile önlenmediği sürece aşırı davranışlara dönüşebilir.

Engelli bireylerin yanı sıra, birçok toplum yetiştirme yurtlarında yaşayan çocukları da etiketler. Bu çocuklar yanlış bir şekilde sosyal olmayan davranışlar hatta toplumda işlenen suçlarla ilişkilendirilir. Yine bu durum, sosyal hizmetlerin geliştirilmesine karşı dirence ve toplumda bu çocuklar için yatırım yapacak kesimin üzerindeki isteksizliğe sebep olur.

Yetiştirme yurtlarında çalışanlar da işlerini kaybedeceklerini düşünür, kendilerinin ve ailelerinin geleceğinden korkarlar. Çalışanlar desteklenmediği ve değişime dahil edilmedikleri sürece büyük bir direnç faktörü haline gelebilirler. Çalışanların çocukları ailelerinin yanlarına gittiğinde, ailelerin onları döveceğini ve yeterli yemek vermeyeceğini anlatarak değişime direnmeye ikna etmeye çalıştıkları bilinmektedir.




KAYNAKLAR


Yetiştirme yurtlarının kapatılması uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreci doğru bir şekilde yönetmek ek olarak önemli ölçüde insan kaynağı gerektirir. Bu kaynaklar genellikle planlamadan sorumlu kişiler tarafından önemsenmez ve bu da değişimin uygulanmasında engellemelere sebep olur. Birçok ülkede, hükümetler değişimin karmaşık programlarını denetlemek için gerekli kalifiye proje yöneticilerinden yoksundur.

Değişimin gerçekleşmesi için ek mali gelir, sermaye yatırımı için, değişim sürecinin yönetilmesi, iş gücü gelişimi ve çocukları değerlendirme ve hazırlama gerekir. Buna ek olarak, yeni hizmet sistemi ve eski kurumlar, bir süreliğine, paralel çalışıyor olacaktır. Yani yeni toplum hizmetleri kuruldukça ve eski kurumlar kapatıldıkça, geçiş aşamasını kapayabilmek için ekstra kaynaklara ihtiyaç olacaktır.

Yeni eğitimli ve hazırlanmış işgücü, toplumda geliştirilen farklı hizmetleri yürütmek için gereklidir. Tüm ülkeler acil koruyucu ebeveynler, aile destek uzmanları, öğretim görevlileri veya mesleki terapistler gibi meslek dallarına sahip değildir. Kurumlar kapatılmadan önce bu gibi yeni meslekler geliştirilmelidir.

Son olarak, birçok ülkede yetiştirme yurtlarının bulunduğu binalar büyük meşgaleyi temsil eder.  Birçok yönetici ve siyasetçi bu binaların hizmetleri sağlamak için kullanılmaya devam edilmesi gerektiğine inanır- bu binalar son derece kötü olan ve izole edilmiş kırsal alanlarda olsalar bile.

Sonuç olarak, tüm bu engeller ve zorluluklar ele alınmadıkça, değişim süreci son derece yavaş ilerler.

(Bu çeviri Hayat Sende Gönüllüsü Tuğba Çetin tarafından yapılmış olup, makalenin aslına Lumos Vakfının sitesinden erişilebilir.)


Engelli Çocuklar Üzerine Bir Odaklanma

Bugün 3 Aralık Engelliler Günü. Tüm dünyada bir kutlama/hatırlatma günü. Bugün engelli insanların başarılarının vurgulanmasının yanı sıra, ilgili mevzuattaki gelişmelerin ve tutum değişikliklerinin altını çizmek için de bir fırsattır. Bazı insanlar engelliler için neden özel bir güne ihtiyaç duyduğumuzu sorabilir. LUMOS için cevap açıktır: Engelli çocuklar kurumlarda en kırılgan/savunmasız olanlardır. Zira engelli çocuklar kaynak tahsisinde ve sistem reformlarında çoğu kez son önceliktirler. Bu yüzden biz, dünya çapındaki kurumlarda engelli çocukların karşılaştıkları belirli zorlukları vurgulamak için bugünü kullanıyoruz. İşte LUMOS’un kendi araştırmalarından ve elbette başka araştırmalardan bazı yalın gerçekler:

  • Engelli çocukların hayatını kurumlarda sürdürme olasılığı, engelli olmayan çocuklara oranla altı kat daha fazladır.
  • Engelli çocukların istismarın her türüne maruz kalma olasılığı, akranlarına göre yaklaşık dört kat daha fazladır.
  • Engelli çocukların yoksulluk içinde yaşamaları akranlarına göre çok daha olasıdır - Bu durum, orta ve düşük gelirli ülkeler için geçerli olduğu gibi yüksek gelirli ülkeler için de geçerlidir.
  • Kurumlardaki engelli çocuklar için ortaya çıkan sonuçlar, akranlarına kıyasla çok daha kötüdür. Bir Avrupa çalışması, üç yaşın altındaki engelli çocukların kurumda ölme olasılığının akranlarına göre 100 kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Hayatta kalanlar ise yaşayabilmek için kurum bakımında kalmaya devam etmiştir.
  • LUMOS’un bir kurumda yürüttüğü, engelli çocukların kurumdan ‘çıkarılmaları’na odaklanan araştırma göstermiştir ki, kurumdaki hiçbir çocuk aile evine geri dönmemiştir. Çocukların %22’si yetişkinler için olan bir başka kurum bakımına geçmiş ve %78’i de kurumda hayatını kaybetmiştir.

Neden engelli çocuklar akranlarından daha fazla risk altındalar? Aslında, biz şunu gördük ki birçok ülkede engelli çocuklara hala oldukça düşük bir değer atfedilmektedir. Hastanelerdeki tıbbi personelin, ailelere yeni doğan engelli bebeklerini kurum bakımına bırakmalarını ve ‘eve gidip sağlıklı bir tane daha yapmalarını’ tavsiye etmesi sık rastlanır bir vakadır.

Bu çocukların topluma ‘ekonomik katkı sağlayanlar’ olarak büyümeyeceği ve dolayısıyla diğer çocuklara yapılan yatırımın aynısını ‘hak etmedikleri’ gibi bir inanışı benimseme eğilimi var. Birçok ülkede, kurumlardaki engelli çocukların ek ihtiyaçları olmasına rağmen, onların bakımına engelli olmayan çocuklardan daha az para harcanmaktadır. Biz LUMOS’ta bu yatırım eksikliğine ilk elden tanık olduk. Bir ülkede engelli çocukların bulunduğu ve alışılmadık derecede yüksek ölüm oranının ortaya çıktığı bir kuruma müdahil olmamız istendi. Bu kurumda, çocukların beslenme bozukluğuna bağlı hastalıklardan öldükleri ortaya çıktı. Bunun sebebi yiyecek eksikliği değildi. Bu çocukların yeme içme güçlükleri vardı ve bu yüzden de daha fazla ek yardıma ihtiyaçları vardı. Oysa kurum personeli her bir çocuğu beslemek için ortalama 1 dakika 20 saniye harcıyordu.

Ölüm oranları üzerine yöneticiyle tartıştığımızda bize şöyle dedi: “Şunu anlamalısınız, bu çocuklar buraya ölmek için gönderiliyor. Bu çocukların ortama yaşama süresi 11 yıl. Eğer bir çocuk daha uzun yaşarsa, biz son derece iyi bir iş yaptığımızı hissediyoruz.”
Hâlbuki tüm bunların sonunu getirecek olan şey, çocukları kurum bakımından çıkarıp topluma kazandırma süreci değil mi? Şu bir gerçek ki, birçok ülke çocuklar ve aileler için olan hizmetleri iyileştirirken ve kurumları kapatırken engelli çocukları düşünmeyi en sona bırakıyor. Ve birçokları, ölene kadar kurumlarda kalması gereken bazı çocukların varlığı konusunda ısrar ediyor. En temel engelleri olan çocukların aile yanında yaşayabileceğinin ve toplum tarafından içerilebileceğinin mümkün olabileceğine inanılmıyor.
Ama bugün kutlama/hatırlatma günü. Bu yüzden, işte size engelli çocukların haklarının geliştirilmesi yolunda kazanılan üç zafer:

  • Yaşama hakkı. LUMOS’un yukarıda andığımız kuruma dahil olmasından bu yana yalnızca bir çocuk öldü. Ama durumu kritik olan 50 çocuktan fazlası hayata tutundu, güçlendi ve kurumdan çıkıp topluma katılmaya hazırlanıyorlar. Bizim diğer ortaklarımızla beraber bu mücadelede kazandığımız zafer,  hidrosefali olan çocukların tedavisi için kaynak yaratmamızdır. Bu kaynak Bulgaristan ve Romanya'da her yıl yüzlerce insanın hayatını kurtaracak.

  • Eğitim ve aile yaşamı hakkı. Orta ve Doğu Avrupa’daki pek çok ülkede, engelli çocuklar özel okullara yerleştirilemedikleri takdirde eğitim hakkına ulaşamıyorlar. İki yıl öncesine kadar, bu Moldova'da böyleydi. Milli Eğitim Bakanlığı ile LUMOS 'un ortak çalışması sonucunda bu çocukların normal okullarda eğitime katılmalarında muazzam bir artış sağlandı. Aynı zamanda kurumdaki çocuk sayısında kayda değer azalmalar oldu ve bu çocukların birçoğu aileleri ile yeniden birleştirildi. Son konferansta, okula giden çocuklar deneyimlerini Milli Eğitim Bakanı’na şöyle anlattılar: “okullarımızda bir şeyler değişti ve biz bundan çok memnun olduk. Ama biz bunun sadece bazı okullarda olmasını istemiyoruz. Bu Moldova’daki tüm çocuklar için olmalı.”


  • Kendilerini etkileyen kararlara katılma hakkı. LUMOS’un, Avrupa Konseyi tarafından fon desteği verilen, Sözleri Eyleme Dökelim programı (Turning Words Into Action programme) kapsamında, kimileri kurumda, kimileri ise ailede büyüyen zihinsel engelli çocuk ve gençler desteklendi. Müşterek çalışmalar yürütüldü. Çocuk ve gençlerin kendi ülkelerindeki (Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Sırbistan) politika yapıcıları, bu grupların hakları, ihtiyaçları ve bu tür meselelerle ilgili olarak ülkelerinde neler yapılmasını istedikleri konularında bilgilendirdi. Bu kapsamda, hep beraber hazırlanan Bizim Sözlerimiz Bizim Eylemlerimiz (Our Words Our Actions) adlı bir kitap yayınlandı. Kurumlarda zihinsel engelli çocukların durumunu vurgulamak için Cenevre ve Brüksel'de düzenlenen konferanslara temsilciler gönderildi.

Tüm bunlar, hep beraber çalışınca ve engelli çocuklara öncelik verince nelerin mümkün kılınabileceğinin örnekleridir Tüm çocuklara değer veren bir toplum yaratmalıyız. Çocuklara gelecekte topluma sağlayabilecekleri ekonomik fayda temelinde değil de, vazgeçilemez insan haklarının varlığı temelinde ve çocuk oldukları için değer vermeliyiz. Özürlü doğmuş olma rastlantısı ayrımcılık için bahane olamaz. Her çocuk, engelli olduğu hesaba katılmaksızın, eşit muamele hakkına sahiptir –  ve bu demektir ki hepsinin eğitime ve sağlık hizmetine ulaşma hakkı vardır, insana layık standartlarda ve aileleriyle birlikte, toplum tarafından kabul görerek yaşama hakkı vardır. LUMOS’un ve diğerlerinin çalışmaları bunun mümkün olduğunu kanıtladı. Bütün çocuklar için bunu bir gerçeğe dönüştürmek tüm toplumların görevidir.


(Bu çalışma Hayat Sende Gönüllüsü Nihan Bozok tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Metnin orijinaline Lumos Foundation sitesinden ulaşılabilir.)