Hayat Sende devlet korumasında yetişen bir grup
idealist genç tarafından kurulmuştur ve hala yuva ve yurtlarla ilgili
çalışmalar yapmaktadır.
Hayat Sende olarak gerek geçmişte gerek şimdi
yuvalarda karşılaştığımız en önemli sorun yuvalara ve yurtlara ziyaret
gerçekleştirdiğimizde, kulaklarınıza çalınabilecek seslerin genelde aynı ve
arabesk olmasıdır.
https://www.youtube.com/watch?v=-LQCnMU3I_k
Ferdi Tayfur’un bu şarkısı gibi birçok şarkının
yuvalarda ve yurtlarda zemin bulmasının en önemli nedeni uluslararası
sözleşmelerimizle çocukların hakkı olan katılım hakkının ihlal edilmesidir.
Geçen yıl Danışma Kurulumuzdan bir hocamızla
yaptığımız yurttan ayrılan genç kadınlarla ilgili çalışmadan bir kesit, katılım
hakkı ihlalinin oldukça önemli bir kısmını göstermektedir.
“Resmi tanımların soğuk dilinde, yetiştirme
yurtlarında yetişen çocuklar, devlet eliyle kurulup işletilen büyük bir
“ailenin” neredeyse tamamen edilgen ve oldukça sorunlu üyeleri olarak
resmedilmekteler. Dahası onlar, bakıma ve korunmaya muhtaç, kimsesiz, ruhen,
ahlaken ve bedenen istenen durumda olmayan, sosyal tehlikeleri karşı
savunmasız, başıboş, fuhuşa, dilenciliğe, alkole, uyuşturucuya bulaşmış ya da
bulaşma riski altındaki kişiler olarak görülmekteler. Resmi dilin damgalayıcı,
dar, yapısal süreçlere de biyografilere de gönderme yapmayan, hayat
hikâyelerinin zorluğundan dem vurmayan, mücadele etmeyi hiç akla düşürmeyen
üsttenciliğinde ve işleri neredeyse suçlamaya kadar götüren üslubunda
yetiştirme yurtlarında yetişenlerin bir sorun yumağı olarak tariflendiği
apaçıktır.”
Bu edilgenlik ve suçlayıcı tavır çocukların ve
gençlerin hayatlarının birçok noktada kendisini göstermekte ve çocukların
kaderci bir anlayışa saplanıp kalmasına, bireyselliğini vurgulayamamasına,
potansiyelini gerçekleştirememesine neden olmaktadır.
Aşağıdaki örnek olayların gösterdiği gibi, yuvalarda
ve yurtlardaki çocuklar hayatlarının hemen her anında edilgen, hayatları
üzerinde kararları asla alınmayan, oradan oraya alınıp gönderilen
çocuklardır.
Yuvaların kapatılması uzun yıllardır gündemdedir.
Dönem dönem devletin bu arzusunun kabardığı zamanlar olmuştur. Örneğin kurum,
1996 yılında yuvalarda ve yurtlarda kalan çocukları, Devlet Parasız Yatılı
sınavına sokarak Türkiye’nin dört bir tarafına çil yavrusu gibi dağıtmıştır.
Kardeşlerin Ayrılmaması retoriğine rağmen, kardeşlerden kimisi, abimin benden
ayrılıp, bulunduğumuz Afyon ilinden dilini ve kültürünü bilmediği Adıyaman’ın
Besni ilçesine 8 kişiyle birlikte gönderilmesi gibi gönderilmiştir. Yaklaşık 8
ay süren bu “sürgün” dönemi sonrasında çocukların uyum sağlayamadığı, bölgedeki
diğer çocuklardan dayak yediği, kaçtığı gibi uygulamaların yaygınlaşması
sonucu, Türkiye’nin diğer bölgelerinde de uygulanan bu yaklaşım son bulmuş,
çocuklar ayrıldıkları kurumlara geri gelmiştir. Geriye gereksiz travmalar
kalmıştır.
Doksanlı yılların başında da yurtların kapatılması
gündeme gelmiştir. Bu dönemde Bakanlığın rakamlarıyla 15.200 çocuk ve genç
yurttan çıkarılmıştır. Bugün koruma altına alınmadan kaynaklı birçok hakkı yok
edilen bu çocuk ve gençler, hala haklarını almak için yoğun bir çaba
göstermektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yaptığımız
görüşmelerde bu çocuk ve gençlerin katılım hakkı alınmadan kurumlardan ayrılmak
zorunda bırakılmasının uluslararası sözleşmelerimizin ihlali olduğu tarafımızca
kapsamlıca dile getirilmektedir. Binlerce çocuk ve gencin salt bu karardan
dolayı hala hayata uyumda sıkıntılar yaşadığı ve derneğimizle temasta olduğu
görülmektedir.
Yuvalardaki çocuklar ayrıca günlük rutinlerini
belirleyen alanlarda da yeterli özel alana sahip olamamaktadır. Yuvalarda
yetişen çocukların bireysellikleri vurgulanamaktadır. Çocukların kendi
kıyafetleri ve oyuncakları yoktur. Çocuklar, çok sınırlı oyun alanlarında,
aşırı düzenlenmiş şekilde yaşamaktadır. Birçok çocuğun en önemli özel alanı
olan saçlar konusunda bile karar alma hakları yoktur.
Yuvalardaki çocuklar ayrıca eğitim ortamında da hem
ayrımcılığa uğramakta hem de hayatlarını ilgilendirecek kararlarda birçok
şekilde yanlış yönlendirilebilmektedir. Örneğin ilköğretimi 4,88 ortalama ile
bitirip, düz liseye gitmek isteyen ama isteği dışında başka okullara gönderilen
çocuklar vardır. Üniversite okurken yurt müdürünün çocuğa “Sen okulu bırak,
yurttan ayrıl kazık kadar adam olsun. Senin yerine iki yetime bakar bu devlet.”
diye yönlendirme yaptığı geribildirimi de alınmaktadır. 600 puan alıp Anadolu
Lisesini kazanan çocuğa, 480 puanla Anadolu Ticaret Meslek Lisesine
yönlendirmesi yapılabilmektedir. Bu ve benzeri birçok örnekte kurumlarda kalan
çocukların eğitimine hangi şekilde devam edeceği tamamen kurumlardaki
yöneticilerin inisiyatifinde yürümekte ve çocukların ve gençlerin karar alma
hakları kısıtlanmaktadır.
Tüm bu nedenlerle kurumlarda kalan çocuk ve gençler
ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin katılım
hakkından yeterince yararlanamaktadır. Bu durum, çocukların kendi hayatları
üzerinde karar alamadığı, oradan oraya gönderilen bireyler olduğu algısını
pekiştirmektedir. Sonucunda ise, kurumlarda yetişen çocuklar arabeske
yönelmektedir.
Yukarıdaki videoyu tekrar dinleyin. Size anlamsız
gelecek olan bu videonun başkaları için de anlam ifade etmemesi için
çalışın.
Mustafa SARIOĞLU
Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği Gönüllüsü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder