16 Ekim 2015 Cuma

Katılım Hakkının İhlali ve Arabesk


Hayat Sende devlet korumasında yetişen bir grup idealist genç tarafından kurulmuştur ve hala yuva ve yurtlarla ilgili çalışmalar yapmaktadır. 

Hayat Sende olarak gerek geçmişte gerek şimdi yuvalarda karşılaştığımız en önemli sorun yuvalara ve yurtlara ziyaret gerçekleştirdiğimizde, kulaklarınıza çalınabilecek seslerin genelde aynı ve arabesk olmasıdır. 

  https://www.youtube.com/watch?v=-LQCnMU3I_k

Ferdi Tayfur’un bu şarkısı gibi birçok şarkının yuvalarda ve yurtlarda zemin bulmasının en önemli nedeni uluslararası sözleşmelerimizle çocukların hakkı olan katılım hakkının ihlal edilmesidir.
Geçen yıl Danışma Kurulumuzdan bir hocamızla yaptığımız yurttan ayrılan genç kadınlarla ilgili çalışmadan bir kesit, katılım hakkı ihlalinin oldukça önemli bir kısmını göstermektedir.

“Resmi tanımların soğuk dilinde, yetiştirme yurtlarında yetişen çocuklar, devlet eliyle kurulup işletilen büyük bir “ailenin” neredeyse tamamen edilgen ve oldukça sorunlu üyeleri olarak resmedilmekteler. Dahası onlar, bakıma ve korunmaya muhtaç, kimsesiz, ruhen, ahlaken ve bedenen istenen durumda olmayan, sosyal tehlikeleri karşı savunmasız, başıboş, fuhuşa, dilenciliğe, alkole, uyuşturucuya bulaşmış ya da bulaşma riski altındaki kişiler olarak görülmekteler. Resmi dilin damgalayıcı, dar, yapısal süreçlere de biyografilere de gönderme yapmayan, hayat hikâyelerinin zorluğundan dem vurmayan, mücadele etmeyi hiç akla düşürmeyen üsttenciliğinde ve işleri neredeyse suçlamaya kadar götüren üslubunda yetiştirme yurtlarında yetişenlerin bir sorun yumağı olarak tariflendiği apaçıktır.”

Bu edilgenlik ve suçlayıcı tavır çocukların ve gençlerin hayatlarının birçok noktada kendisini göstermekte ve çocukların kaderci bir anlayışa saplanıp kalmasına, bireyselliğini vurgulayamamasına, potansiyelini gerçekleştirememesine neden olmaktadır.  

Aşağıdaki örnek olayların gösterdiği gibi, yuvalarda ve yurtlardaki çocuklar hayatlarının hemen her anında edilgen, hayatları üzerinde kararları asla alınmayan, oradan oraya alınıp gönderilen çocuklardır. 
Yuvaların kapatılması uzun yıllardır gündemdedir. Dönem dönem devletin bu arzusunun kabardığı zamanlar olmuştur. Örneğin kurum, 1996 yılında yuvalarda ve yurtlarda kalan çocukları, Devlet Parasız Yatılı sınavına sokarak Türkiye’nin dört bir tarafına çil yavrusu gibi dağıtmıştır. Kardeşlerin Ayrılmaması retoriğine rağmen, kardeşlerden kimisi, abimin benden ayrılıp, bulunduğumuz Afyon ilinden dilini ve kültürünü bilmediği Adıyaman’ın Besni ilçesine 8 kişiyle birlikte gönderilmesi gibi gönderilmiştir. Yaklaşık 8 ay süren bu “sürgün” dönemi sonrasında çocukların uyum sağlayamadığı, bölgedeki diğer çocuklardan dayak yediği, kaçtığı gibi uygulamaların yaygınlaşması sonucu, Türkiye’nin diğer bölgelerinde de uygulanan bu yaklaşım son bulmuş, çocuklar ayrıldıkları kurumlara geri gelmiştir. Geriye gereksiz travmalar kalmıştır.

Doksanlı yılların başında da yurtların kapatılması gündeme gelmiştir. Bu dönemde Bakanlığın rakamlarıyla 15.200 çocuk ve genç yurttan çıkarılmıştır. Bugün koruma altına alınmadan kaynaklı birçok hakkı yok edilen bu çocuk ve gençler, hala haklarını almak için yoğun bir çaba göstermektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yaptığımız görüşmelerde bu çocuk ve gençlerin katılım hakkı alınmadan kurumlardan ayrılmak zorunda bırakılmasının uluslararası sözleşmelerimizin ihlali olduğu tarafımızca kapsamlıca dile getirilmektedir. Binlerce çocuk ve gencin salt bu karardan dolayı hala hayata uyumda sıkıntılar yaşadığı ve derneğimizle temasta olduğu görülmektedir.

Yuvalardaki çocuklar ayrıca günlük rutinlerini belirleyen alanlarda da yeterli özel alana sahip olamamaktadır. Yuvalarda yetişen çocukların bireysellikleri vurgulanamaktadır. Çocukların kendi kıyafetleri ve oyuncakları yoktur. Çocuklar, çok sınırlı oyun alanlarında, aşırı düzenlenmiş şekilde yaşamaktadır. Birçok çocuğun en önemli özel alanı olan saçlar konusunda bile karar alma hakları yoktur. 

Yuvalardaki çocuklar ayrıca eğitim ortamında da hem ayrımcılığa uğramakta hem de hayatlarını ilgilendirecek kararlarda birçok şekilde yanlış yönlendirilebilmektedir. Örneğin ilköğretimi 4,88 ortalama ile bitirip, düz liseye gitmek isteyen ama isteği dışında başka okullara gönderilen çocuklar vardır. Üniversite okurken yurt müdürünün çocuğa “Sen okulu bırak, yurttan ayrıl kazık kadar adam olsun. Senin yerine iki yetime bakar bu devlet.” diye yönlendirme yaptığı geribildirimi de alınmaktadır. 600 puan alıp Anadolu Lisesini kazanan çocuğa, 480 puanla Anadolu Ticaret Meslek Lisesine yönlendirmesi yapılabilmektedir. Bu ve benzeri birçok örnekte kurumlarda kalan çocukların eğitimine hangi şekilde devam edeceği tamamen kurumlardaki yöneticilerin inisiyatifinde yürümekte ve çocukların ve gençlerin karar alma hakları kısıtlanmaktadır.

Tüm bu nedenlerle kurumlarda kalan çocuk ve gençler ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin katılım hakkından yeterince yararlanamaktadır. Bu durum, çocukların kendi hayatları üzerinde karar alamadığı, oradan oraya gönderilen bireyler olduğu algısını pekiştirmektedir. Sonucunda ise, kurumlarda yetişen çocuklar arabeske yönelmektedir.

Yukarıdaki videoyu tekrar dinleyin. Size anlamsız gelecek olan bu videonun başkaları için de anlam ifade etmemesi için çalışın. 


Mustafa SARIOĞLU
Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği Gönüllüsü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder