21 Ekim 2015 Çarşamba

Dünyanın Lanetlileri


Jean Paul Sartre, Batı uygarlığının sömürgeci tutumunu eleştirmek için bir manifesto yayınlamış ve “Hepimiz  Dünyanın Lanetlileriyiz!” demişti.

İçinde yetiştiğimiz İslam medeniyeti veya kültürel gücü nedeniyle sömürgecilerin en fazla  yarı-sömürge durumuna düşürebildiği Osmanlı Devletinden bakınca Sartre’ın ne demek istediğini tam anlamayamamıştım.

Sartre’ı anlamak için Batı sömürgeciliğinin dizginlerinden tamamen boşaldığı ülkeleri görmem gerekti.

Geçtiğimiz hafta Afrika’daydım. Mutlu insanların ülkesi, bireycilik yerine kolektifliğin vurgulandığı, huzurlu ve güvenli bir ülke olan Etyopya’da.

Aynı Etyopya, Birleşmiş Milletler Kalkınma Endeksinde 182 ülke arasında 167. sırada idi. Neredeyse hiç yeraltı ve üstü kaynağı yoktu.

100 milyonluk devasa bir nüfus, çok az devlet kapasitesi ve sanayileşme ile tıngır mıngır gidiyordu.

Etyopya’da bir yetimhane  ziyareti

İlgi alanım olan devlet korumasındaki çocuklara ilişkin zorlu trafiğin keşmekeşinde, mihmandarımın ehliyetini polise kaptırma pahasına bazı kurumları da ziyaret etme şansı buldum bu ziyaretimde.

Etyopya’daki çocuk evlerini işleten sivil toplum kuruluşları SOSEE ve SOS’u ziyaret ettim. Yöneticilerinden aldığım bilgiler iç karartıcıydı.

Etyopya’da 1 milyondan fazla yetim çocuk vardı. 600.000 AIDS’li çocuk bulunmaktaydı. Çocuk istismarı had safhadaydı.

Bu devasa ülkede yalnızca 1.621 koruyucu aile vardı. Devletin ise, koruma altındaki çocukların sayısını bile bildiklerinden emin değillerdi.

Sıra Çocukların Barındığı Merkezin İçini Gezmekte!

Çocukların kaldığı yerleri gezince ülkemizde koruma altındaki çocuklara ilişkin kurumlarımızın kapasitesinin ne kadar yüksek olduğunu gördüm. Türkiye çocuk politikasında bu ülkenin yanında uzay çağını yaşıyordu.

SOSEE’nin bir avuç idealist yöneticisi gezimiz sırasında 8 yıl önce Etyopya’da kıtlık olduğunu ve 500.000 insanın öldüğünü anlatıyordu o esnada.

Hemen her ülkede olduğu gibi, engelli bireylerin kurumlara terk edilme oranının yüksekliği ilk bakışta göze çarpıyordu.

Biz beyaz adamları görünce elleri beni al diye havaya kalkan küçük çocukları görünce yanımdaki mihmandar, “Aman hocam, Allah muhafaza hastalık falan bulaşır” diye beni uyarıyordu.

Bense çocuğu kucağıma alıp ona dönerek, dünyada bunca rezillik varken hasta olmuşum, ölmüşüm çok değil diyordum.

O çocuğu kucağıma aldığımda, kurumlardaki çocuklar üzerine tüm bildiklerimi unutuyordum.

Ülkemde bir kurumu ziyaret etsem, bir gönüllü ve ziyaretçi ilk gördüğü ve bir daha görmeyeceği bir çocuğu kucağına alsa, napıyorsun sen, çocuklara faydadan çok zarar veriyorsun diye söylemediğimi bırakmam ama gayrıihtiyari yapıyor işte insan.

Umut fakirin ekmeği, benimse düşüm!

Kurumdan çıkarken cebimdeki tüm parayı bu idealist sivil toplum kuruluşuna bağışladım.

Başkaları ah vah eder ve önüne bakar ya, hiç de öyle demeden, telefona sarıldım ve Koruncuk Vakfı İş Geliştirme Koordinatörü olan ve aynı zamanda Afrika’ya teknik destek veren bir sivil toplum kuruluşu SENDE GEL’in yöneticisi Kerim’e ulaştım:

“Abi, acilen uluslarasılaşmamız ve buralara gelmemiz lazım!”

Sartre’ı mezarında ters mi döndüreceğiz veya dünyanın lanetlisi beyaz adam olmaya devam mı edeceğiz zaman gösterecek?

**************
Abdullah OSKAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder