Medyanın günümüzde insanların hayatları üzerindeki
etkisi çok güçlü.
Ve hatta ideolojik bir aygıt gibi, insanın söz, duygu,
düşünce ve eylemlerini biçimlendiriyor.
Bir grubu dışlaması, örselemesi, potansiyelini küçük
görmesi ve topluma algılatması medyanın gücünde saklı.
Medya tiraj kaygısıyla belli odakları hedef alarak
sosyal sorumluluktan uzak davranarak toplumda yanlış bir imaj oluşturuyor.
Etnik, cinsel, sosyo kültürel, ekonomik olarak birçok
grup medyanın bu asimetrik gücünden nasibini alıyor.
Gençlik de buna istisna değil!
Nasıl mı?
Benim ergenliğimde mafyavari dizilerde Aynalı
Tahir’ler, Yusuf Miroğlu’lar vardı gençlerin önünde rol model olarak. En iyi
rol modellerden birisi de, yanık sesiyle Küçük İbo’ydu. Ve hatta 13-14 yaşına
rağmen o bile paltoluydu.
Medyanın onlara sunduğu şekilde rol modellerine
benzemeye çalışan gençler içi boş siyah paltolarıyla, kolları iki yana
kasılarak yürürlerdi.
Sonrasında Biri Bizi Gözetliyor’lar geldi. Miroğlu’ya
da Aynalı Tahir’e de rahmet okuttular.
Caner’ler Tülin’ler sadece tüketim odaklı
hücrelerinde, herkesin herkese savaşını sergilediler. Dostluk, gençlik,
dayanışma laf-ı güzaftan ibaretti.
Ve sonra da, Hayat Bilgisi, Kampüsistan ve Kavak
Yelleri geldi. Gençlik sadece tüketim odaklı, lak lak peşinde, üretmeyen ama
tüketen, çalışmadan derslerini geçen, bir garip kadın erkek ilişkilerine
bulaşmış bir şekilde yanısıtılıyordu.
Gençlik üretken olarak temsil edilemedi!
Kısacası medyada gençlik hiç üretken olamadı. Medyada
gençlerin hiçbirisi, fikir öncüsü, hakları için mücadele eden şekilde
yansıtılamadı.
Medyada sosyal sorumluluk bilincinde bir genç temsil
edilmedi. Gönüllülük çalışmalarında bir genç medyada hiç mi hiç olmadı.
Dünyayı turlayan, hayallerinin peşinden koşan, yabancı
arkadaşları olabilen ve bunlarla konuşabilen, yenilikçi ve girişimci gençlerden
medyada eser yoktu.
Gençsen tüket!
Yarı muhafazakar yarı otoriter kültürümüzde, gençliğe
en fazla tüketmek için izin verildi. Medyaya da gençlerin daha fazla tüketimini
pohpohlayacak reklamları pompalaması rolü biçildi.
Ötesinde ise, “Nüfusunun yarısı genç, AB bize muhtaç”
gibi nutukların arasında ülke, genç işsizliğinde dünya liderleri arasında,
amaçsız, üretmeyen, yabancı dil konuşamayan, dünyayı ve kurumları tanıyamayan
bir gençlikle milenyuma girdi ve öyle de devam ediyor.
Devlet korumasındaki gençlerin medyadaki temsilinde
mesafe kaydetmiştik.
Her zaman dediğimiz gibi, umut da yeşermiyor değil
hani!
Geçen yıl, Hayat Sende ile devlet korumasındaki
gençlerin medyadaki temsilinin analizi ile ilgili bir çalışma yaptık.
Yuva ve yurtlardaki çocuk ve gençler, kristallenmiş
resimler arkasında, suçla ve fuhuşla ilişkilendiriliyordu. Sanki başarısızlık
çocukların ve gençlerin kaderiymiş gibi yansıtılıyordu.
Çalışmanın sonuçlarını medya yöneticileri ile
paylaştık ve olumlu sonuçlar da aldık. Çok küçük bir hedef kitleyle çalışmamıza
rağmen, medya yöneticilerini ve çalışanlarını birçok konuda ikna ettik.
Gençliğin temsilini değiştirmek elimizde!
Peki Hayat Sende’de yaptığımızı, neden nüfusun yarısı
olan biz gençler yapamıyoruz?
Neden medyada gençliğin temsilini yapı söküme uğratıp
sorgulayamıyoruz?
Görünmeyen güç odaklarıyla, Don Kişotvari bir şekilde
mücadele edip, farkındalık ve fark yaratamıyoruz?
Bize sunulanı değil, kendimizin nasıl sunulmasını
istediğimiz şekilde çalışmıyoruz?
Ve bunların tümünü yapmak yerine, kendimizi çok mu çok
güçsüz görüp, bize dikte edileni kabul ediyoruz?
Neden bir takım sosyal sorumluluk sağlayacak projelere
yeterince destek olmuyoruz?
Hayatın her alanında gençlere bu kadar ihtiyaç varken
neden onları görmezden geliyoruz?
Eğer öyleyse unutmamalıyız ki, “İnsan, tarihin
yapıcısıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder