Akrabalık sizce nedir; akraba kimdir desem? Eminim
hala, dayı, amca, yeğen diye saymaya başlarsınız. Çünkü akrabalığı kan bağına dayanan
ilişkiler olarak düşünürüz hep. Peki, akrabalığı kuran şey kan bağı değil de
sosyal ilişkilerin kendisi ise?
Antropoloji eğitimim sırasında akrabalık üzerine
okuduğum tüm meşhur antropologlar ve teoriler, bana bunu öğretti: Akrabalığı,
kan bağında değil, sosyal ilişkilerin ve kültürün içinde aramayı. Bunun canlı
ve en çarpıcı örneklerinden biri ile karşılaşmam ise öğrenciliğimden yıllar
sonra oldu. Yuvalar ve yetiştirme yurtlarında, devlet korumasında yetişmiş
kişilerin sosyal dünyasının kapısını çaldığım ve aralamaya başladığım zaman…
Bu dünyanın kapısını çalmaya nasıl mı karar verdim?
Sanırım bu konuda ilk ilham kaynağım ve bunun için kendilerine müteşekkir
olduğum, önceki araştırmamdan tanıdığım birkaç idealist sosyal hizmet uzmanı.
Onların yuva/yurt hayatına ve bu hayat içinde örülen insan ilişkilerine dair
bazı anlattıkları, bilinenden bambaşka bir dünyanın olabileceğini işaret etti.
Yuvalar ve yurtlar hakkında bilinen neydi? Esasında bilinen, araştırılan azdı
ama ezber çoktu. Toplumsal algıda ve ezberde, yuvalar ve yurtlar “Türkiye’nin
kanayan yarası” idi. Medya için yuvalar ve yurtlar, skandal haberleri ile
reytingleri birkaç günlüğüne patlatacak malzeme idi. Evet, tabii ki pek çok
problem vardı ve bunların konuşulması gerekiyordu ama başka şeyler de vardı ve
“Onlar” da vardı.
Onları ilk uzaktan tanıdım, izledim. Sosyal medyadan.
Yurt hayatının zorlu koşullarını kimi zaman mizahın gücü ile ele alan ya da
“yuvalı” olarak okulda yaşadıkları ayrımcılığı anlatan bloglarından. “Yurt
kardeşliğine” dair paylaştıkları hikayelerinden ve fotoğraflarından.
Kimden mi bahsediyorum? Kendi deneyimleri üzerine
düşünen, irdeleyen, mizah üreten, dayanışan ve örgütlenen devlet korumasında
yetişmiş kişilerden.
Ben onlarla tanıştım ve tanışmaya devam ediyorum. Onlar
tarafından kurulmuş pek çok dernekten biri olan Hayat Sende Gençlik Akademisi
Derneği’ne attığım bir tanışma mesajı ile başladı bu uzun süreceğine inandığım
tanışıklık ve araştırmam. Ve ben bir anda kendimi Hayat Sende’nin genç
katılımcılara yönelik düzenlediği bir liderlik kampının içinde buldum. Orada bu
genç ekip ile geçirdiğim bir hafta sonunda ilk kez anlamaya başladım. Onlar
için “yurt kardeşliğinin” ne demek olduğunu; kendisi yurtlarda yetişmiş
kişilerin, kendinden sonra gelen çocukları ve gençleri niye önemsediğini, niye
onları unutmadığını. Genç insanların, “ben utangaçtım, kimselerle konuşmazdım”
diyen genç insanların, “abim, ablam” dedikleri ve kendilerine rol model
edindikleri yaşça büyüklerinin desteği ile nasıl ilk kez kendilerini değerli hissettiğini
ve özgüvenle konuşmaya başladıklarını orada gördüm. Devlet korumasında
yetişmiş kişilerin, nesiller arası dayanışma adına her gün büyük bir emek ve
özveri ile inşa etmeye devam ettikleri sosyal dayanışma biçimlerini ilk kez
orda anlamaya başladım. Orada gözlerimin önünde akrabalık olarak hayal
ettiğimiz sosyal dayanışma ilişkilerinin, esasında hiçbir zaman kendiliğinden,
kan-bağından ortaya çıkmadığını, her zaman bu sosyal dayanışma ilişkilerinin
kişiler ve gruplar tarafından özenle ve bizzat inşa edilmesi gerektiğini
gördüm.
Ve devlet korumasında yetişmiş kişilere odaklanan ve
Hayat Sende ile başlayan bu yolculuğum, şimdi “kardeş derneklere” uzanarak
devam etmekte. Tıpkı, nesiller arası dayanışma adına gelenekselleştirdikleri
yıllık buluşmalarında beni tüm misafirperverlikleri ile konuk eden Malatya
Yader’le olan tanışıklığım gibi. Ya da onlar sayesinde tanıştığım
Gaziantep’teki çalışmaları yürüten devlet korumasından ayrılmış kişilerle
olduğu gibi. Ya da henüz dernek kurulmadan, derneğin kurulma sürecini öğrenme
fırsatını bulduğum Bursa Genç Dönüşüm Derneği gibi. Ve de henüz tanışmadığım
ama tanışmayı umduğum devlet korumasında yetişmiş kişiler ve başka dernekler
gibi…
· Tüm
bu alternatif akrabalık diyebileceğimiz sosyal dayanışma ağlarına rağmen,
ortada toz pembe bir tablo olmadığını hepimiz biliyoruz. Devlet korumasından
ayrılmış ve bu sosyal dayanışma ağlarına dahil olamamış ve de pek çok sorun
yaşayan kişi söz konusu. Hayat karşısında yalnız hisseden, hatta hayattan
vazgeçen kişiler… Devlet korumasında yetişmiş kişilerin deneyimlerini gerçekten
anlayabilmek istiyorsak, hem bu “yalnızlığı” yaşayan kişilerin tecrübelerine
hem de yurtlardan ayrılmış kişilerin ve derneklerinin, “yurt kardeşliği”
altında her gün büyük bir emek ve özveri ile inşa etmeye devam ettikleri sosyal
dayanışma biçimlerine yakından bakmamız önemli.
Kısacası, birbirlerini destekledikleri gibi “Berna
Hocamız” dedikleri bana da kucak açan devlet korumasında yetişmiş kişilere, bu
gruba inanıyorum. Onların çalıştıkları alana tutku ile kendilerini adamış
olmalarını, meselelerini böylesine mesele edinmelerini, örgütlenmenin zor
olageldiği bir coğrafyada ortaya koydukları ve geliştirmeye koyuldukları
örgütlenmişliklerini önemsiyorum. İnanıyorum ki onlarla yürüteceğim çalışmam
hem çok zor hem de çok zengin deneyimlerle örülmüş bir sosyal dünyanın
kapılarını aralayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder