21 Ekim 2015 Çarşamba

Akrabalık ve Devlet Korumasında Yetişmiş Bireylerin Deneyimleri Üzerine


Akrabalık sizce nedir; akraba kimdir desem? Eminim hala, dayı, amca, yeğen diye saymaya başlarsınız. Çünkü akrabalığı kan bağına dayanan ilişkiler olarak düşünürüz hep. Peki, akrabalığı kuran şey kan bağı değil de sosyal ilişkilerin kendisi ise?
Antropoloji eğitimim sırasında akrabalık üzerine okuduğum tüm meşhur antropologlar ve teoriler, bana bunu öğretti: Akrabalığı, kan bağında değil, sosyal ilişkilerin ve kültürün içinde aramayı. Bunun canlı ve en çarpıcı örneklerinden biri ile karşılaşmam ise öğrenciliğimden yıllar sonra oldu. Yuvalar ve yetiştirme yurtlarında, devlet korumasında yetişmiş kişilerin sosyal dünyasının kapısını çaldığım ve aralamaya başladığım zaman…
Bu dünyanın kapısını çalmaya nasıl mı karar verdim? Sanırım bu konuda ilk ilham kaynağım ve bunun için kendilerine müteşekkir olduğum, önceki araştırmamdan tanıdığım birkaç idealist sosyal hizmet uzmanı. Onların yuva/yurt hayatına ve bu hayat içinde örülen insan ilişkilerine dair bazı anlattıkları, bilinenden bambaşka bir dünyanın olabileceğini işaret etti. Yuvalar ve yurtlar hakkında bilinen neydi? Esasında bilinen, araştırılan azdı ama ezber çoktu. Toplumsal algıda ve ezberde, yuvalar ve yurtlar “Türkiye’nin kanayan yarası” idi. Medya için yuvalar ve yurtlar, skandal haberleri ile reytingleri birkaç günlüğüne patlatacak malzeme idi. Evet, tabii ki pek çok problem vardı ve bunların konuşulması gerekiyordu ama başka şeyler de vardı ve “Onlar” da vardı.
Onları ilk uzaktan tanıdım, izledim. Sosyal medyadan. Yurt hayatının zorlu koşullarını kimi zaman mizahın gücü ile ele alan ya da “yuvalı” olarak okulda yaşadıkları ayrımcılığı anlatan bloglarından. “Yurt kardeşliğine” dair paylaştıkları hikayelerinden ve fotoğraflarından.
Kimden mi bahsediyorum? Kendi deneyimleri üzerine düşünen, irdeleyen, mizah üreten, dayanışan ve örgütlenen devlet korumasında yetişmiş kişilerden.
Ben onlarla tanıştım ve tanışmaya devam ediyorum. Onlar tarafından kurulmuş pek çok dernekten biri olan Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği’ne attığım bir tanışma mesajı ile başladı bu uzun süreceğine inandığım tanışıklık ve araştırmam. Ve ben bir anda kendimi Hayat Sende’nin genç katılımcılara yönelik düzenlediği bir liderlik kampının içinde buldum. Orada bu genç ekip ile geçirdiğim bir hafta sonunda ilk kez anlamaya başladım. Onlar için “yurt kardeşliğinin” ne demek olduğunu; kendisi yurtlarda yetişmiş kişilerin, kendinden sonra gelen çocukları ve gençleri niye önemsediğini, niye onları unutmadığını. Genç insanların, “ben utangaçtım, kimselerle konuşmazdım” diyen genç insanların, “abim, ablam” dedikleri ve kendilerine rol model edindikleri yaşça büyüklerinin desteği ile nasıl ilk kez kendilerini değerli hissettiğini ve özgüvenle konuşmaya başladıklarını orada gördüm.  Devlet korumasında yetişmiş kişilerin, nesiller arası dayanışma adına her gün büyük bir emek ve özveri ile inşa etmeye devam ettikleri sosyal dayanışma biçimlerini ilk kez orda anlamaya başladım. Orada gözlerimin önünde akrabalık olarak hayal ettiğimiz sosyal dayanışma ilişkilerinin, esasında hiçbir zaman kendiliğinden, kan-bağından ortaya çıkmadığını, her zaman bu sosyal dayanışma ilişkilerinin kişiler ve gruplar tarafından özenle ve bizzat inşa edilmesi gerektiğini gördüm.  
Ve devlet korumasında yetişmiş kişilere odaklanan ve Hayat Sende ile başlayan bu yolculuğum, şimdi “kardeş derneklere” uzanarak devam etmekte. Tıpkı, nesiller arası dayanışma adına gelenekselleştirdikleri yıllık buluşmalarında beni tüm misafirperverlikleri ile konuk eden Malatya Yader’le olan tanışıklığım gibi. Ya da onlar sayesinde tanıştığım Gaziantep’teki çalışmaları yürüten devlet korumasından ayrılmış kişilerle olduğu gibi. Ya da henüz dernek kurulmadan, derneğin kurulma sürecini öğrenme fırsatını bulduğum Bursa Genç Dönüşüm Derneği gibi. Ve de henüz tanışmadığım ama tanışmayı umduğum devlet korumasında yetişmiş kişiler ve başka dernekler gibi…
·         Tüm bu alternatif akrabalık diyebileceğimiz sosyal dayanışma ağlarına rağmen, ortada toz pembe bir tablo olmadığını hepimiz biliyoruz. Devlet korumasından ayrılmış ve bu sosyal dayanışma ağlarına dahil olamamış ve de pek çok sorun yaşayan kişi söz konusu.  Hayat karşısında yalnız hisseden, hatta hayattan vazgeçen kişiler… Devlet korumasında yetişmiş kişilerin deneyimlerini gerçekten anlayabilmek istiyorsak, hem bu “yalnızlığı” yaşayan kişilerin tecrübelerine hem de yurtlardan ayrılmış kişilerin ve derneklerinin, “yurt kardeşliği” altında her gün büyük bir emek ve özveri ile inşa etmeye devam ettikleri sosyal dayanışma biçimlerine yakından bakmamız önemli.    


Kısacası, birbirlerini destekledikleri gibi “Berna Hocamız” dedikleri bana da kucak açan devlet korumasında yetişmiş kişilere, bu gruba inanıyorum. Onların çalıştıkları alana tutku ile kendilerini adamış olmalarını, meselelerini böylesine mesele edinmelerini, örgütlenmenin zor olageldiği bir coğrafyada ortaya koydukları ve geliştirmeye koyuldukları örgütlenmişliklerini önemsiyorum. İnanıyorum ki onlarla yürüteceğim çalışmam hem çok zor hem de çok zengin deneyimlerle örülmüş bir sosyal dünyanın kapılarını aralayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder