17 Ekim 2015 Cumartesi

BJK Seromoni

Sizlere o günkü etkinliğimizi bir hikaye olarak aktarmak isteriz;

RÜYA!


Küçük kızı yanı başına almış muhabbete koyulmuştu. Kız sakallarını işaret ederek sordu:
-          Bu ne?
-          Sakal.
-          Neden?
-          Erkeklerin yaşları büyüdüğünde sakalları çıkar yanaklarında.
-          Hmm!.. Bu ne?
-          Kravat.
-          Neden?
-          Takım elbise giyerken daha güzel görünmek için kravat takılır.
-          Neden…
Sormaya devam etti... Ya da bir saniye, gelin bu rüyanın en başına dönelim …
Masasında oturuyordu, aklından bir şeyler geçti… ‘Acaba çocuklara bir bayram hediyesi verebilir miyim?’dedi içinden. ‘Yapabilir miyim acaba?’ diye düşündü. Üstünde daha fazla düşünmektense harekete geçmeyi uygun buldu. İnterneti açtı, adresi girdi; www.bjk.com.tr . Aldığı telefon numarası ile kulübü aradı. Telefon açıldı, mail atılması rica edildi. Mail’de uzun uzadıya bahsetti neler yapılmasını istendiğini. Epey bir uğraşmıştı. Yarım saat geçtiğinde mailini bitirdi, gönder tuşuna bastı ve mail gitmişti. Bilgisayarını kapattı, toparlandı ve servise binmek üzere işten çıktı. Henüz 10 dakika geçmeden telefonu çaldı. Numarayı tanımıyordu. ‘Acaba?’ diye geçirdi içinden… Telefonu açtı.
-          Merhaba, ben BJK medya iletişim sorumlusu Gökhan Dinç.
-          Merhaba, nasılsınız?
-          Mailinizi okuduk. Belirttiğiniz tarihte etkinliği gerçekleştirebiliriz.
Gülümsedi ister istemez ve gözleri doldu sevinçten. Kendini toparladı ve devam etti konuşmaya:
-          Çok memnun oluruz. Ne kadar çabuk cevapladınız talebimizi. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum?
-          Biz teşekkür ederiz. Biz federasyondan gerekli izinleri alacağız, daha sonra tekrar konuşuruz, hoşçakalın.
-          Çok teşekkür ederim, gerçekten çok teşekkür ederim!
Telefonu kapattı, titremelerini durdurmak için ellerini birleştirdi. Heyecanını nasıl bastıracağını bilemiyordu. İlgilenen herkesi arayıp müjdeyi verdi. Sonra Bayan Bulut’u aradı. Bayan Bulut, İstanbul Oyuncak Müzesi’ni ziyarete gelen çocukları Düş Ülkede yolculuğa çıkaran, aynı esnada da –mümkün görünmeyen bir şekilde- hiçbir çocuğun dikkatinin dağılmamasını sağlayan, artık ablası saydığı Derya Hanım’dı.
-          Abla nasılsın?
-          Teşekkür ederim canım, sen nasılsın?
-          Ablacım önümüzdeki Cumartesi günü Beşiktaş Kulübü ile Adapazarı’ndan ve İstanbul’dan gelecek korunmaya muhtaç çocuklarımıza bir bayram hediyesi vermek istiyoruz. Çocuklarımızı maç öncesi seramoniye çıkaracağız. Sonra da birlikte maçı izleyeceğiz. Maça gitmeden önce çocukları Düş Ülkede dolaştırır mısın?
-          Ne demek? Memnuniyetle!
-          Teşekkür ederim ablacım, Cumartesi görüşmek üzere. 
Günler geçti, çocuklar ayarlandı, 11 Eylül günü tüm büyüsüyle birlikte geldi çattı. Adapazarı’nda çocuklarla buluştu. Yüzleri gülüyordu. Tek tek hepsiyle tanıştı. İlk durak İstanbul Oyuncak Müzesi oldu. Bayan Bulut ile birlikte Düş Ülkede dolaştılar. Kâh uzaydaydılar, kâh denizlerde… Daha sonra resimler yapıldı ve düşler evinden armağanlar alındı. Hepsinin karınları acıkmaya başlamıştı. Teşekkür ederek müzeden ayrıldılar.
Beşiktaş Kulübünün yetkilileri Fulya’da hazır bekliyorlardı. Hiçbir teklifte bulunulmamasına rağmen Kulüp, yemek bile düzenlemişti. Keyifler bir kat daha arttı. Yemeğe geçildi. Çocukların mutlulukları her hallerinden belli oluyordu. Küçücük şeyler bile mutlu edebiliyordu çocukları… O da sevindi… Sanki çocukları davet eden kendisi değilmiş de, çocuklar konuk etmişlerdi O’nu kendi dünyalarına. Yemekler yendi oyunlar oynandı, özellikle deve-cüce oyununda çok eğlenmişlerdi.  
Stada doğru yol aldılar. Formalar, şortlar giyildikten sonra tribünde yerlerini aldılar. Şarkılar söylendi, tezahüratlar yapıldı. Derken seramoniye geçildi. Futbolcular saha kenarında büyük bir sevecenlikle karşılayarak ellerinden tuttu çocukların. Orta sahaya doğru gittiler, artık seramonideydiler. O’da bu anı fotoğraflıyordu, onlarca gazatecinin arkasından. Gözleri doldu, nefes alış verişi kesik kesikti. Daha sonra öğrendi ki, babası da aynı anda aynı durumdaymış. Seramoni bitti, tekrar tribündeki yerlerini aldılar. Tüm çocuklarla ayrı ayrı ilgilenmek istiyordu ama ne yazık ki, bu kadar kısa sürede imkânsızdı. Düşündü… En az çocuklar kadar iyi vakit geçiriyordu. Onlarla sadece bugün değil, daha fazla vakit geçirmeye karar verdi. Beş yaşlarındaki bir kız çocuğunun yanına doğru gitti. Küçük kızı yanı başına almış muhabbete koyulmuştu. Kız sakallarını işaret ederek sordu;
-          Bu ne?
-          Sakal.
-          Neden?
-          Erkeklerin yaşları büyüdüğünde sakalları çıkar yanaklarında.
-          Hmm!.. Bu ne?
-          Kravat.
-          Neden?
-          Takım elbise giyerken daha güzel görünmek için kravat takılır.
-          Neden…
Küçük kız ısrarla başka sorular soruyordu ve yineliyordu ‘Neden’lerini… Çocuk o an dünyadaki her şeyin nedenlerini açıklayabilecek güçte hissetti kendini. Hatta bunun için can atardı. O kadar tatlı soruyordu ki… Her şey önemsizleşti, büyük bir şey yaptığını zannederken, yalnızca görevi olan bir şeyi yaptığını anladı. Çocuklar aslında kimsesiz değildi, onları kimsesiz bırakan toplumdu. İçinden şükretti bu keşfine. Herkesin aynı şekilde düşünmesini diledi.
Hep bu rüyada kalmak istedi fakat ne yazık ki maç bitti. Kazanmışlardı ama o çocuklarla daha fazla vakit geçirmek istiyordu. O çocuklar, daha çok maçlar kazansınlar istiyordu. İlk kez bayramı bu denli kutlu ve mutlu hissettiğini fark etti. Hepsiyle tek tek vedalaştı. Onlara ziyarete gideceğine dair hem kendisine hem de çocuklara söz verdi.

Rüya gibi bir gün geçirmişti. Şimdi o günü hatırladıkça yardımda bulunan herkesi gülümseyerek hatırlıyor ve bu günden bir tane daha yaşamak ve yaşatmak için çabalıyor. O, rüyasını paylaşmak istedi. Bu yazıyı okuyan herkesin aynı duyguları yaşayabileceğini anlatabilmek, herkesin bu rüyayı görmesini sağlayabilmek için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder