Sizlere o günkü etkinliğimizi bir hikaye
olarak aktarmak isteriz;
RÜYA!
Küçük kızı yanı başına almış muhabbete
koyulmuştu. Kız sakallarını işaret ederek sordu:
-
Bu ne?
-
Sakal.
-
Neden?
-
Erkeklerin yaşları büyüdüğünde sakalları çıkar yanaklarında.
-
Hmm!.. Bu ne?
-
Kravat.
-
Neden?
-
Takım elbise giyerken daha güzel görünmek için kravat takılır.
-
Neden…
Sormaya devam etti... Ya da bir saniye,
gelin bu rüyanın en başına dönelim …
Masasında oturuyordu, aklından bir
şeyler geçti… ‘Acaba çocuklara bir bayram hediyesi verebilir miyim?’dedi
içinden. ‘Yapabilir miyim acaba?’ diye düşündü. Üstünde daha fazla
düşünmektense harekete geçmeyi uygun buldu. İnterneti açtı, adresi girdi; www.bjk.com.tr . Aldığı telefon numarası ile kulübü aradı. Telefon açıldı, mail
atılması rica edildi. Mail’de uzun uzadıya bahsetti neler yapılmasını
istendiğini. Epey bir uğraşmıştı. Yarım saat geçtiğinde mailini bitirdi, gönder
tuşuna bastı ve mail gitmişti. Bilgisayarını kapattı, toparlandı ve servise
binmek üzere işten çıktı. Henüz 10 dakika geçmeden telefonu çaldı. Numarayı
tanımıyordu. ‘Acaba?’ diye geçirdi içinden… Telefonu açtı.
-
Merhaba, ben BJK medya iletişim sorumlusu Gökhan Dinç.
-
Merhaba, nasılsınız?
-
Mailinizi okuduk. Belirttiğiniz tarihte etkinliği gerçekleştirebiliriz.
Gülümsedi ister istemez ve gözleri doldu
sevinçten. Kendini toparladı ve devam etti konuşmaya:
-
Çok memnun oluruz. Ne kadar çabuk cevapladınız talebimizi. Nasıl teşekkür
edeceğimi bilemiyorum?
-
Biz teşekkür ederiz. Biz federasyondan gerekli izinleri alacağız, daha sonra
tekrar konuşuruz, hoşçakalın.
-
Çok teşekkür ederim, gerçekten çok teşekkür ederim!
Telefonu kapattı, titremelerini
durdurmak için ellerini birleştirdi. Heyecanını nasıl bastıracağını
bilemiyordu. İlgilenen herkesi arayıp müjdeyi verdi. Sonra Bayan Bulut’u aradı.
Bayan Bulut, İstanbul Oyuncak Müzesi’ni ziyarete gelen çocukları Düş Ülkede
yolculuğa çıkaran, aynı esnada da –mümkün görünmeyen bir şekilde- hiçbir
çocuğun dikkatinin dağılmamasını sağlayan, artık ablası saydığı Derya Hanım’dı.
-
Abla nasılsın?
-
Teşekkür ederim canım, sen nasılsın?
-
Ablacım önümüzdeki Cumartesi günü Beşiktaş Kulübü ile Adapazarı’ndan ve
İstanbul’dan gelecek korunmaya muhtaç çocuklarımıza bir bayram hediyesi vermek
istiyoruz. Çocuklarımızı maç öncesi seramoniye çıkaracağız. Sonra da birlikte
maçı izleyeceğiz. Maça gitmeden önce çocukları Düş Ülkede dolaştırır mısın?
-
Ne demek? Memnuniyetle!
-
Teşekkür ederim ablacım, Cumartesi görüşmek üzere.
Günler geçti, çocuklar ayarlandı, 11
Eylül günü tüm büyüsüyle birlikte geldi çattı. Adapazarı’nda çocuklarla
buluştu. Yüzleri gülüyordu. Tek tek hepsiyle tanıştı. İlk durak İstanbul
Oyuncak Müzesi oldu. Bayan Bulut ile birlikte Düş Ülkede dolaştılar. Kâh
uzaydaydılar, kâh denizlerde… Daha sonra resimler yapıldı ve düşler evinden
armağanlar alındı. Hepsinin karınları acıkmaya başlamıştı. Teşekkür ederek
müzeden ayrıldılar.
Beşiktaş Kulübünün yetkilileri Fulya’da
hazır bekliyorlardı. Hiçbir teklifte bulunulmamasına rağmen Kulüp, yemek bile
düzenlemişti. Keyifler bir kat daha arttı. Yemeğe geçildi. Çocukların
mutlulukları her hallerinden belli oluyordu. Küçücük şeyler bile mutlu
edebiliyordu çocukları… O da sevindi… Sanki çocukları davet eden kendisi
değilmiş de, çocuklar konuk etmişlerdi O’nu kendi dünyalarına. Yemekler yendi
oyunlar oynandı, özellikle deve-cüce oyununda çok eğlenmişlerdi.
Stada doğru yol aldılar. Formalar,
şortlar giyildikten sonra tribünde yerlerini aldılar. Şarkılar söylendi,
tezahüratlar yapıldı. Derken seramoniye geçildi. Futbolcular saha kenarında
büyük bir sevecenlikle karşılayarak ellerinden tuttu çocukların. Orta sahaya
doğru gittiler, artık seramonideydiler. O’da bu anı fotoğraflıyordu, onlarca
gazatecinin arkasından. Gözleri doldu, nefes alış verişi kesik kesikti. Daha
sonra öğrendi ki, babası da aynı anda aynı durumdaymış. Seramoni bitti, tekrar
tribündeki yerlerini aldılar. Tüm çocuklarla ayrı ayrı ilgilenmek istiyordu ama
ne yazık ki, bu kadar kısa sürede imkânsızdı. Düşündü… En az çocuklar kadar iyi
vakit geçiriyordu. Onlarla sadece bugün değil, daha fazla vakit geçirmeye karar
verdi. Beş yaşlarındaki bir kız çocuğunun yanına doğru gitti. Küçük kızı yanı
başına almış muhabbete koyulmuştu. Kız sakallarını işaret ederek sordu;
-
Bu ne?
-
Sakal.
-
Neden?
-
Erkeklerin yaşları büyüdüğünde sakalları çıkar yanaklarında.
-
Hmm!.. Bu ne?
-
Kravat.
-
Neden?
-
Takım elbise giyerken daha güzel görünmek için kravat takılır.
-
Neden…
Küçük kız ısrarla başka sorular
soruyordu ve yineliyordu ‘Neden’lerini… Çocuk o an dünyadaki her şeyin
nedenlerini açıklayabilecek güçte hissetti kendini. Hatta bunun için can atardı.
O kadar tatlı soruyordu ki… Her şey önemsizleşti, büyük bir şey yaptığını
zannederken, yalnızca görevi olan bir şeyi yaptığını anladı. Çocuklar aslında
kimsesiz değildi, onları kimsesiz bırakan toplumdu. İçinden şükretti bu
keşfine. Herkesin aynı şekilde düşünmesini diledi.
Hep bu rüyada kalmak istedi fakat ne
yazık ki maç bitti. Kazanmışlardı ama o çocuklarla daha fazla vakit geçirmek
istiyordu. O çocuklar, daha çok maçlar kazansınlar istiyordu. İlk kez bayramı
bu denli kutlu ve mutlu hissettiğini fark etti. Hepsiyle tek tek vedalaştı.
Onlara ziyarete gideceğine dair hem kendisine hem de çocuklara söz verdi.
Rüya gibi bir gün geçirmişti. Şimdi o
günü hatırladıkça yardımda bulunan herkesi gülümseyerek hatırlıyor ve bu günden
bir tane daha yaşamak ve yaşatmak için çabalıyor. O, rüyasını paylaşmak istedi.
Bu yazıyı okuyan herkesin aynı duyguları yaşayabileceğini anlatabilmek,
herkesin bu rüyayı görmesini sağlayabilmek için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder