15 Temmuz 2014 Salı

VAZGEÇME


Neşe ablam “Duygularını ve deneyimlerini yazarak başkalarıyla paylaşmayı ister misin?” demişti ama bir türlü yazamamıştım derslerden ve nereden başlayacağımı bilemediğimden. Şu anda Antalya’dayım, gerçekten çok güzel bir şehir. Denize karşı oturdum belki manzaranın güzelliği yazmama yardımcı olur diye. Çünkü yazmak gerçekten çok zor. Ama İNSANLARIN VE KURUMLARIN bizleri anlaması için elimden geleni yapacağım. 
Duyduğum kadarıyla biyolojik ailem ben küçükken boşanmışlar ve ben annemde kalmışım. Aslında sadece ben değil benimle birlikte üç kardeşim daha. Annem, “daha sonra alacağım” diyerek bizleri bir komşuya bırakmış ve sonra da almamış. Fark ettiyseniz sözüme duyduğum kadarıyla diye başladım. Bir insana en zor gelen şey geçmişini bilmemesi, ne olduğunu, kimin kanını taşıdığını bilmemesi. İnsan kızıyor. Her şeye, herkese isyan etmek istiyor. Kendi yaşıtının tokasını veya kıyafetini kıskanacağına ailesini kıskanıyor. Ama sonraları yaşadıkça bazı şeylerin, bunların hiç birinin benim suçum olmadığını anladım. Beni bana küstüren aslında onlarmış. Ben her seferinde kendime hep şu soruyu sordum; “Neden Ben?”. Cevabı yok ve olmayacak da.  İşte bunu anladığında da kaderi öğreniyorsun. Hayat sana birçok şey öğretir. Kimisi bunu ailesi yanındayken kimisi de yalnızken öğrenir. Ve ben, oradaki çocuklar ve kendi adıma şunu biliyorum ki hayatın bize öğrettiği şeyleri düz bir yolda öğrenmedik. O yolların bazıları engebeli bazıları da bataklıktı. Ben her iki yolu da denedim sadece iki şansım olduğunu düşünmüştüm. Ya kötü bir hayatım olacak ya da belki bir hayatım bile olmayacaktı. Ama sevginin bana öğrettiği en güzel şey üçüncü bir yoldu “SEVGİNİN YOLU”. Ben bunu zor keşfedenlerdenim. Keşfedene kadar belki yapmadığım şey kalmadı. Evden birçok defa kaçtım her seferinde korkum yeniden yuvaya bırakılmaktı. Koruyucu ailemi çok üzdüm. Her şeyimle onları hırpaladım ama onlar vazgeçmedi benden. Bir an olsun vazgeçmediler. Böylece sevginin yolunun vazgeçmemekten geçtiğini öğrendim. Demek ki benden de vazgeçmeyenler vardı hayatta. Kurumda yalnızca görev yapan görevli kadınlara “Anne” diyorlardı. Nasıl derler böyle bir şeyi diye düşündüm. Anne çok kutsal bir kelimedir, sadece Anne olmayı başaranlara verilen cennetten çıkmış bir isimdir. Bu sözcük bu kadar basite indirgenemezdi.

Şimdi düşünüyorum da orada bir sürü çocuk var ve ben ailemin yanındayım. Gerçekten gerçek dediğim beni seven bir ailenin yanında. Birileri sizden bu kadar çabuk vazgeçiyorsa siz onlardan neden vazgeçemeyesiniz ki?      
                                                                                                                
Bana asıl değer verene değer vermeyi öğrendim. Doğurmanın bir marifet olmadığını, sadece üstünde emek harcadığın bir şeyin kıymeti olduğunu öğrendim. Kimisine vermese de, Tanrı bana dört yapraklı bir yonca sundu önüme. Bu dört yaprak; anne, baba, ev ve en önemlisi sevgiydi, belki sevgiden de öte aşktı. Biz üç kişi birbirimize aşık olduk. Her şeyimizle birbirimizi kabul ettik ve yeni bir hayata başladık. Umarım Tanrı orada bulunan sevgiye aç her çocuğa da dört yapraklı bir yonca sunar. TEŞEKKÜR EDERİM.


İsimsiz

Neşe Erol tarafından hazırlanan ve “Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı” kitabından alınmıştır (Neşe Erol (2008).Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı, Ankara Üniversitesi basımevi, Ankara).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder